Kurdistan’da yaşanılan acı, vahşet ve katliamlardan çoğu zaman etkilenen büyükler olmuştur. Yalnız küçücük çocuklarda bu ölümlerden kaçmış değiler. Bu vahşetlerden nasibini ideolojilerden uzak, kürt çocukları da almıştır.
İlk yazı dizimizde Gaz bombalarıyla, silahlarla, yakılarak veya ezilerek öldürülen bu çocuklardan sadece 7’sini araştırıp sizinle paylaşmak istedik. “Katledilen Kürt Çocukları” adlı yazı dizimizin ilk bölümünde Nihat Kazanhan, Ceylan Önkol, Yasin Börü, Mazlum Akay, Enver Turan, Doğan Teyboğa ve Umut Furkan Akçil‘in yaşadıkları vahşetleri değerlendirip sizlere olduğu gibi aktarıyoruz…
İçindekiler:
14 Ocak 2015’te Şırnak’ın Cizre İlçesi’nde 12 yaşındaki Nihat Kazanhan, sokakta arkadaşlarıyla oynadığı sırada başından vurularak öldürüldü. Nihat Kazanhan’ın ölümü manşetlere polisin atığı gaz bombasıyla yer alırken bazı kesimlerce de pompalı silahla öldürüldüğü iddia edildi. Nihat’ın ölümünden fazla zaman geçmeden Polis kamerasının görüntüleri medyaya düştü ve Nihat’ın polis’in attığı gaz bombalarıyla katledildiği netleşti..
Nihat Kazanhan’ın Ölümünden sonra acılı babası:
Çocuğum mahallenin ortasında polis tarafından katledilmiştir” diyen baba Kazanhan, “Şimdi Allah aşkına herkese soruyorum; bu vahşet değil midir? Kim bana oğlumu geri getirebilir artık. Bu saatten sonra devlet yetkilileri benden özür dilese de affetmem” diye konuştu. “Bu sabah görüntüleri izlediğini” dile getiren Kazanhan, “Oğlum o sırada can çekişirken bile arkasından ateş ediyorlar bir de gaz atıyorlar. Hem de bu katliamın görüntüleri vurdukları polis aracının içindeki kameradan çekilmiş” ifadelerini kullandı.
Bugün(11.11.2016) Nihat Kazanhan davasındaki mahkemeden çıkan karar şöyle “Cizre 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi, tutuklu yargılanan özel harekat polise N.G.’ye 13 yıl 4 ay hapis cezası verdi. Mahkeme, tutuksuz yargılanan 3 polise suçu bildirmeme nedeniyle 5’er ay hapis cezası verirken, 1 polis ise beraat etti.“,
Henüz 14 yaşındaki Ceylan, 28 Eylül 2009 günü Lice’ye bağlı Şenlik köyünde ki evinden hayvanları otlatmaya gider iken annesine canım makarna istiyor akşama ”makarna yap” diyerek çıkmıştı. Annesini son görüşü olduğundan habersiz.
Annesinin anlattıklarına göre; aradan beş dakika sonra bir patlama sesi duymuştu, sesin geldiği yere gittiğindeyse Ceylan’ının parçalanmış bedeniyle karşılaşmıştı. Nasıl bir ruh haliyle yapılır hayal bile edemiyorum ama etrafa dağılmış parçaları eteğine toplamaya çalışmıştı, içgüdüsel olarak parçaları birleştirmeye çalışmış, sanki parçalar birleşince Ceylan hayata yeniden dönecek, hep yanında olacak, yüksek sesle şarkılar söyleyecek, bazen söz dinlemeyip onu kızdıracak, gülüşüyle gönlünü alacakmış gibi…
14 yaşında ki Ceylan Önkol güvenlik güçlerinin attığı havan mermisiyle öldürülürken. Devlet sahip çıkmıyor, köye savcı ve doktor gelmesi gerekirken, bir imam geliyor. Köylülere bir fotoğraf makinası ve kamera verilip olay yeri kayda aldırılıyor.
Dünyada ilk kez karakolun Abalı Karakol’unun kapısında hastanede çalışan bir temizlikçi ile adliyede görevli bir memur tarafından onlarca parçaya ayrılmış minik bedene şipşak bir otopsi yapılıyor.
Özel bir Tv kanalına katılan Ceylan’ın Abisi Rıfat Önkol, “Ceylan’ın cesedinin yanında 3-4 saat ifade verdik. Karakol bahçesinde kardeşimin cesedine inceleme yaptılar, daha sonra da Ceylanımızı battaniyeye, anamın eteğine sardık. Alıp götürüp defnettik” demişti.
Zaman zaman hayvan otlattığı kızının teşekkür-takdir alan bir öğrenci olduğunu kendisine “Anne ben savcı olacağım” dediğini anlatan Saliha Önkol, “Benim kızımın elleri tertemizdi. Öldükten sonra çıkan fotoğrafları 7 yaşındaki hali, kızım 12 yaşındaydı. Benim Ceylan’ım gitti, başka Ceylanlar gitmesin. Kürt mü, Türk mü, Yozgatlı mı fark etmez, yetkililer sonunu getirsin. Türk-Kürt arasında kardeşlik istiyoruz” demişti.
6 Ekim 2014 yılında İşid’in Kobanêye saldırısı sonucu Kurdistan’ın birçok ilinde çıkan olaylarda 50’den fazla kürt genci hayatını kaybetmişti. Bu saldırılarda katledilenler arasında Yasin en küçükleriydi, yakılarak, ezilerek, binadan atılarak İşid’li diye vahşice katledildi.
Yasin’in ölümünden sonra açıklama yapan ailesi ve Hüdapar yetkilileri, işidle alakalarının olmadığını, hatta İşid’in kendilerini kafir olarak gördüklerini, yaptıklarının islamla uyuşmadığı radikal bir örgüt olduğunu aktardılar..
Kobanê olaylarında işid bahanesiyle çıkan olaylarda geriye kalan sadece kürt anaların gözyaşları oldu..
7 Ekim 2014’te Kurban Bayramı’nın 4. günü kurban eti dağıttıkları sırada PKK yandaşları tarafından bir apartmana sıkıştırıldıktan sonra vahşice katledilen Hasan Gökgöz, Hüseyin Dakak, Riyad Güneş ve Yasin Börü ile birlikte saldırıya uğrayan Yusuf Er, yaşadıkları olayı şöyle anlattı.
Bayram günü kurban eti dağıtmak için kesimhaneye gittikten sonra 3 arkadaşıyla birlikte Bağlar semtinde kurban eti dağıttıklarını söyleyen Er, “Et dağıtımız sırada 60 – 70 kişilik grup sağ ve sol olmak üzere iki taraftan bize saldırmaya başladılar. Biz de sopa ve taşların isabet etmemesi için oradan uzaklaşmaya başladık.” dedi.
Bu grubun saldırılarından korunmak için bir apartmana girdiklerini burada bir eve sığındıklarını ifade eden Er, ev sahibinin de kendilerini kovmaya çalıştığını söyledi.
Er, “Girdiğimiz apartmanın yöneticisi olan yaşlı kadın, ‘Apartmanımdan çıkın, kapımı falan kırarlar.’ diyerek, bizi kovdu. Üst kattaki bir evin sahibi bizi içeriye aldı ve ‘Gelin, benim evimde saklanın.’ dedi. Eve girdik, bir odaya geçtik. Bize su getirdi, su içtik. O esnada PKK’liler, apartmanın bütün evlerine giriyor, evleri kontrol ediyorlardı. Ev sahibinin kocası, kapıyı çalmadan sessizce anahtarla kapıyı açıp içeriye girdi. Bize, ‘Siz IŞİD’çi misiniz?’ diyerek, bıçak çekti. Kapıya yönelip kapıyı açmaya çalıştı. Kendisine engel olduk. Onunla konuştuk, bizi dinlemeyince babamı aradım. Babam onunla konuştu ve ikna etti.” ifadelerini kullandı.
Er, PKK yandaşlarının eve girmesi ve arkadaşlarını katletmesini ise şöyle anlattı: “Hasan, Hüseyin, Riyad ve Yasin ile istişare yaptık. Ev sahibinin dışarıya haber göndermesini, apartmanı boşalttıktan sonra olay çıkarmadan gideceğimizi söyledik. Ev sahibi dışarıdan birine telefon açtı. Kapının önünden telefon sesi geldi. Apartmanı boşaltmaları halinde gideceğimizi söyledi ama bizi arayan herkes bulunduğumuz evin kapısına dayandı. Biz ev sahibiyle konuşurken, saldırganlardan biri üst kattaki dairenin de aracılığıyla ip sarkıtıp bulunduğumuz dairenin mutfağına indi. Biz, her şeyden habersiz, sırtımız mutfağa doğru salonda otururken, saldırgan üzerimize ateş açmaya başladı. Açılan ateş sonucunda, Hasan ve Riyad yaralandı. Bana da silah sıkınca lavaboya doğru kaçtım.” dedi.
Adana’da 29 Temmuz 2012 günü “Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecriti protesto eylemi” yapılırken Mazlum mahalle bakkalından çıkmış evine gidiyordu. O sırada polisin attığı gaz bombasıyla kafasından ağır yaralandı. İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) raporuna göre güvenlik kuvvetleri gaz bombasını “rastgele atmıştı”. Komşularının yardımı ile Adana Devlet Hastanesi Beyin Cerrahi Yoğun Bakım ünitesine kaldırılan Mazlum 4 Ağustos 2012 günü yaşamını yitirdi. Henüz 11 yaşındaydı.
Hakkari’de Ramazan Bayramı’nın birinci gününde bir uzman çavuşun açtığı ateş sonucu kafasından ağır yaralanan ve Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi Cerrahi Yoğun Bakım Ünitesi’nde tutulan 15 yaşındaki Enver Turan birkaç gün ilaç ve makine yardımıyla dıştan destek verilerek tedavi gördüğü Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 29 Şubat 2010’da yaşamını yitirdi.
Silopi’nin Cudi Mahallesi’nde 24 Temmuz 2011 yılının akşamı bir grup gencin, Kürtlere ve BDP binalarına yönelik saldırıları protesto etmek istemesi üzerine polis müdahalede bulunmuştu. Polisin attığı gaz bombası sonucu başından ağır yaralanan ve Diyarbakır Devlet Hastanesi’ne kaldırılarak ameliyat edilen 13 yaşındaki Doğan, 26 Temmuz 2011’de sabaha doğru yaşamını yitirdi.
Amca Erdal Teyboğa, olayın yaşandığı gün yeğeninin Cumhuriyet İlköğretim Okulu önünde dondurma sattığını belirterek, “Polis etrafa rasgele gaz bombası atmış. Ve bunlardan bir tanesi de yeğenimin başına isabet etmiş” dedi. Amca Teyboğa, başından ağır yaralanan yeğeninin bir buçuk saat yerde yattığını ve sonra polisler tarafından Silopi Devlet Hastanesi’ne kaldırıldığını dile getirerek, görgü tanıklarının, polisin gaz bombasını alarak götürdüğünü kendisine söylediklerini belirtti. Amca Teyboğa, doktorların yeğenine müdahale etmediğini de belirtti.
Silopi İlçesi Cudi Mahallesi’nde 10 Ekim’de 2010 yılında, Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkış tarihi olan 9 Ekim’i protesto eden gruba polis müdahale etti. Müdahale esnasında İstiklal Caddesi’ndeki evlerinin yakınlarında oynayan ve polisle göstericiler arasında kalan 7 yaşındaki ilköğretim öğrencisi Umut Furkan Akçil adlı çocuk, polisin kullandığı gaz bombasından korunmaya çalışırken, Ferdi Ökten’in kullandığı aracın altında kalarak yaşamını yitirdi.
Furkan’ın babası Abdulstar Akçil, “Bu olaya sebebiyet veren başta polis panzeridir. Arkadaşları da kapıda oyun oynadıkları ve polis panzerinden atılan gazdan etkilenerek, önünü görmediğini söylüyor. Suçsuz yere oğlum yaşamını yitirdi. On beş gün öncede hiçbir şey yokken, polisler rastgele sokaklara gaz bombaları atıyorlardı. Kendim bu yaşananlara tanık oldum. Ben buradan yetkililer sesleniyorum; Ben Umut’u ne zorluklarla büyüttü mü biliyorlar mı? Başka Umutlar ölmesini istemiyorum. Artık Kürt çocuklarının sokak ortasında ölmesini istemiyoruz. Benim ciğerim yandı başkasını ciğeri yanmasın. Oğlumun ölümüne neden olanlar her kimse ortaya çıksın. Olayın peşini bırakmayacağız” dedi.(Yenidenatilim)
Katledilen Kürt Çocukları
Yorum Yaz