e
sv

İkizim ve Ben – Zelal Azadi

Köyde elektrik yok Akşamları gaz lambasıyla evimizi birkaç saatliğine aydınlatırdık. Akşam saat 19 dan sonra, bir iki saat radyo keyfi yapılırdı. Pili ,gazı her şeyi idare ede ede kullanırdık. İktisat çoktan genlerimize kodlanmıştı
ikizim ve ben
avatar

Kundir

  • e 0

    Mutlu

  • e 0

    Eğlenmiş

  • e 0

    Şaşırmış

  • e 0

    Kızgın

  • e 0

    Üzgün

Sitemizin yazarlarından Zelal Azadi’nin ikiz kardeşini anlattığı İkizim ve Ben yazısı ile karşınızdayız. Bu yazıda Zelal Azadi’nin anılarında yer alan betimlemelere ulaşabilir ve bir kardeşin bir kardeşe olan düşkünlüğünü de görebilirsiniz..

İkizim ve Ben

“Anne çift doğdum tek kaldım”
Annem, karnı büyüdükçe seviniyormuş, karnım oğlan diye. 4 oğlum 5 kızım var bu çocuk oğlansa 5 kızım 5 oğlum olacak diye umutluymuş. Ebe olan halası ” Esme karnın ikiz gebeliği gibi demiş” Annemin, gebe kalmasına, ailenin büyükleri olan iki ablam biraz üzülmüş .48 yaşındaki anneleriyle gebe olmak, ablamlara tuhaf geliyormuş. 75 li yıllarda korunma bilinci yok haliyle kadınlar, menopoza girene kadar doğururmuş….

15 Mayısta bir ilkbahar sabahında güneşin bile heyecanla beklediği bir günde, annemin sancıları tutmuş. Başında köyün okuma yazması olmayan ,her doğuma fedakarca koşan iki ebesi varmış. Ben ,öğlen vakti; güneş tam tepede tebessüm ederken doğmuşum. Dünyaya acele edip, ilk ben gelmişim, ikizimi ana rahminde tek bırakarak… Ama ikizim ayaklarıyla geldiği için, doğum çok zorlamış annemi . İkizim, ikindi vakti ,güneş umutla hayata hâlâ tebessüm ederken doğmuş.

Ölü gibi gözleri kapalı doğmuş, ne gözünü açmış, ne de ağlamış, oradakiler endişelenmiş haliyle,ölü sanmışlar can ikizimi. Annem, ikizimin ölü gibi duran haline üzülmemiş, bir umut oğlan beklemiş ikizimi.Kız olduğunu öğrenince pek umursamamış oğlan meraklısı anam. Üstüne bir tülbent örtmüşler . Emiş Ablam,birbirimize benziyor muyuz diye bizi yan yana koymuş.

Bir bakmış ki ikizimin gözleri fıldır fıldır , ben yaşıyorum direniyorum der gibi bakmış. Durumu hemen babama haber vermişler. Babam, iğne yapmayı bildiği için biz ölmeyelim diye ,bize pensilin iğnesinden yapmış. Cankurtaran, merhametli babam…Ne cesaret babacığım…

Daha bir günlük iken banyomuzu yeşil sabunla yapmışlar, mis gibi toprağa höllükleyip kundak etmişler bizi. Babam, sabrın, teslimiyetin,cesaretin sembolü, İsmail Peygamberin annesi olan, Hacer Ana’mızın adını vermiş bana 3 ay önce ölen , 3 genç kızının acısını yüreğinde taşıyan, mert yiğit kadın, anneannemin ismi,”Döne “adını ikizime vermişler. İkizim yıllarca adını sevmedi , Ayşe olsaydı adım derdi hep ,ben de Neşe olsaydı adım, en azındandan uyumlu olurdu derdim…

Hatice Ablam, almış eline beyaz tebeşiri dış kapıya, şu yazıyı yazmış ” bizim bir çift ikiz kardeşlerimiz oldu” Köyde uzun süre ikiz olmadığında ,günlerce konuşulmuş , sıcak,toprak evimiz ziyaretçi akınına uğramış

Büyük Babam da ikizmiş. Sonra sülalede ablamın, yeğenlerimin, ikizleri oldu. Annem hep sağ göğsünü bana vermiş sol göğsünü Döne’ye vermiş. Bu durum sütten kesene kadar böyle devam etmiş .Döne hep solcuydu… Ben de solcuları ; kalbi solda atanları , ikizimle çok sevdim.. Biraz büyüyüp, ek gıdaya başlayınca, babam; teneke kutuyla satılan, bisküviler almış bize. Bisküvilerden dolayı büyük kuzenlerimiz bize sık sık uğrarmış Bisküviler, keyifle çaktırılmadan yenilirmiş…

Döne ile muhteşem ötesi bir çocukluğumuz oldu. Her yer güvenliydi o’zamanlar. Köyümüzü, adım adım, karış karış ,yorulmadan, bıkmadan,keyifle gezerdik…. Her yerde evcilik (en çok hayrat Dut Ağaçları altında) oynardık. Dut Ağaçları 2. evimiz, daimi adresimizdi… Mevsimleri, tekvimleri dut ağaçlarıyla kavrardık..
Karasakız çamurundan bebekler ,oyuncaklar yapardık.

Çamurlu ellerimizi, yüzümüzü gören, bize pasaklı derlerdi, hemen yanı başımızdaki çeşmede ellerimizi, yüzlerimizi, yıkardık .Oyuncaklarımızı evimize bitişik küçük bir odada yada islim ocağında saklardık.
Kışın çalı dikenlerinden bize verilen iplerle örgü örerdik. İlk bezden bebeğimi bir yaz günü kendim dikerek içine yün koyarak yaptığım o İkindi vakti ve balkondaki heyecanım hâlâ dün gibi aklımda.

Kışın çok kar yağardı .Teneke sobamız tezekle kayısı odunuyla öyle bir yanardı ki nar gibi kıpkırmızı olurdu, üzerimizdeki jarse elbise yakardı bizi, sürekli terlerdik, hemen ara koridora çıkardık sırtımız buz gibi olurdu. Üşütürdük haliyle ,hemen hastalanırdık . Kışı ,öksürükle salya sümükle geçirirdik. Babam biz öksürdükçe ” Sakallı Dayınızın tokluları gibi ne öksürüyorsunuz derdi” İsterdik ki bize pembe şurup getirsin , ama nerde….. Öksüre öksüre iyileşirdik. Baharın bitimiyle öksürük de biterdi..

Köyde elektrik yok . Akşamları gaz lambasıyla evimizi birkaç saatliğine aydınlatırdık. Akşam saat 19 dan sonra, bir iki saat radyo keyfi yapılırdı. Pili ,gazı her şeyi idare ede ede kullanırdık. İktisat çoktan genlerimize kodlanmıştı… Kışın tek odada soba yanardı. Yataklar yapılmadan önce ev süpürülürdü. Odanın her tarafı yün döşekler serilirdi . Bizim yatağımızın örtüsü jarse kumaştandı yakardı bizi hep…

Biz ikizimle beraber yatar , beraber uyurduk . Erken uyurduk, erkenden uyanırdık. (Keşke ömür boyu erken uyup erken uyansaydım senle …)Uyurken bazen annemle babam bize bakarlarmış acaba hangisi Hacer hangisi Döne derlermiş….. Bazen, uyanınca sorarlardı ,bu tarafta yatan hanginizdi . Bazen karıştırırlardı bizi. Döne’nin saçının bir tutamı beyazdı .Biz Kürtçe pulluk derdik o bir tutam beyaz saça. Oradan tanırlardı bizi….

Kazanca’daki kayısı bahçemize giderken bizi kayısıları taşımak için özel hazırlanan sandıklara koyarlardı. Bazen eşekle bahçeye tarlaya giderken annemizin arkasına binerdik. Sıkı sıkı tutunurduk birbirimize . Annem kürtçe ninnilerle ezgilerle severdi bizi. Ailede şiddet hiç yoktu. Herkes severdi sayardı birbirini. Çok zengin değildik, ama çok huzurlu, mutluyduk… 2 çeşit yemeğimiz olmadı hiç sofrada ama helalinden yerdik . 11 kişinin tüm kıyafetleri hasır bir sepette olurdu. O’Zamanlar kötü olan hiçbir şey de yoktu. Belkide bu yüzden çok mutluyduk helede çok huzurluyduk…..

İlkokula başladığımız gün siyah önlüklerimizi, naylon beyaz yakalarımızı, pazen kumaştan pijamalarımızı giydik. Annem, bize bezden  çantalar  dikmişti . İçine birer adet defter ,kalem, silgi, kalem açacağı, koymuşlardı. Boynumuza takıp, okula gittik. Ben 1/A sınıfına Döne 1/B sınıfına alındı. Bizi acımasızca ayırdılar… Anadilimiz  Kürtçeyi  biliyorduk Türkçe, hiç bilmiyorduk .Yavaş yavaş Türkçeyi okuma yazmayı öğreniyorduk. Küçük bir köyde, imkansızlıklar içerisinde eğitim öğretim serüvenine başladık. İlk 23 Nisan kutlamamız için ,kıyafetler seçip giydirdiler bize . Döne' ye siyah peçeli çarşaf giydirdiler. Garibim yıllarca bu duruma üzüldü tesettürü hiç sevmedi bu yüzden.  "Ben peçenin altında utandım, sessizce ağladım" dedi ikizim. Beni de şehirli öğrencisi gibi giydirdiler, beyaz çoraplar beyaz kurdeleli iki taraftan bağlanmış saçlar… Okul hayatımızla birlikte yavaş yavaş asimile ediliyorduk…  

Birinci ve ikinci sınıfı ayrı okuduk. 3.sınıfta aynı sınıfta idik.Hiç kimse bizi benzerliğimizden dolayı ayırt edemezdi. Aşı yapan hemşire,” ama ben senin aşını diğer sınıfta yapmıştım” diyerek Döne’ ye aşı yapmamıştı. Ablam bizi yan yana götürünce, ikna olmuşlardı.

Biz 3.sınıfta iken, ablamla yengemin kız kardeşi güreş ettiler, ikisi de balık etli, onları keyifle izlerken , ikisi de ikizimin üstüne devrildi. Döne’nin kolu incindi, köprü kemiği çıkmıştı yerine konuldu , ikizim ” köprümü kırdınız, çıkarttınız, şişkolar” diye diye iyileşti. İkizimle o yaz ağır ateşli bir hastalığı ilaçsız doktorsuz çeke çeke iyileştik. 4.sınıfa geçtiğimizde ilk uzun ayrılık düştü yüreğimize.
Ben Mehmet Abimin iki oğluna (abimler, sabah okulda iken yanlarında durmak )bakmak için Siirt’in Dereyamaç Köyü’ne gitmiştim. Henüz yolda iken eve gitmek istedim .Çünkü Döne’ yi yalnız bıraktım terk ettim diye çok üzülmüştüm.

Bazı geceler yorganın altında ağlardım….. o da beni özler ağlarmış….
Dokuz ay süren ayrılıktan sonra ikizimle kavuştuk … Döne bana biraz büyümüş geldi.
Nerden bilirdim tekrar ayrılacağımızı . 4 ay sonra bu defa Döne Batman’a gitti hem de 2 yıl üst üste… Off off acı uzun ayrılık…. Yavaş yavaş ayrılığa alıştırılıyorduk…
O acı hasret ayrılık yıllarını yaz tatillerinde dolu dolu sohbetlerle geçiriyorduk. Ben lise 1 de iken Döne 7.sınıfta idi . Çünkü Döne’ nin diploması ; Batmandan geç gelince Döne ile aramızda iki yıl zaman farkı olmuştu. Döne ortaokulu okumak için köyde kaldı.

Ama tatillerde ,düğünlerde biraraya geliyorduk…
En güzel zamanlarımız akşam gece başlardı, herkes uyurken, bizler hayallerimizi ,acılarımızı ,sevinçlerimizi anlatırdık birbirimize …Hiç bitmesin isterdik bu anlar .Gizemli dolunaylı yıldızlı geceler kıskanırdı bizi, hatta bize nasıl imrenirlerdi.
İlk aşklar ,ilk ayrılıklar, ilk hayal kırıklıkları …
Masal oldu şimdilerde bir varmış bir yokmuş..
Lise yıllarımda, ben Gürün’de okuyordum. İkizim de Çorum Sağlık Meslek Lisesin de okuyordu. Hayalindeki Meslek Ebe Hemşire olmaktı. Ben de Öğretmen olmak istiyordum… Çorum’ a gitme sürecin , ilk gittiğinde kayıt işleminin yapılmaması Döne’mi nasıl üzmüştü. Hep kıt kanaat kendi imkanlarımızı zorlayarak hayallerimizi gerçekleştirmek için okuduk….

Lise yıllarımızda mektuplaşırdık. Her hafta mektup yazardık birbirimize .Keşke sevgi özlem dolu mektuplarımızı, anı defterlerimizi, günlüğümüzü koruyabilseydim. Haftasonları, telefon açardık birbirimize .Sevincimiz, acımız, hislerimiz aynıydı .Saf ,temiz kalpliydik. İstiyorduk ki hep mutlu umutlu hayallerimiz hemen gerçek olsun. Ama her hayal gerçek olmuyordu, belki de bu yüzden hep hayalini kurduk sevdiklerimizle güzel olacak günlerimizi . Senle sohbet ederek bana Ahmet Kaya ‘dan Acı Çekmek Özgürlükse Özgürüz ikimizde şarkısını bıkmadan söyleyip sabahladığımız geceler….

Kavuşmak Özgürlükse, Özgür olacağımız yer cennet bahçeleri olacak. Ahh diyorum Ahh meğer cennetin kucağındaymışız can dostum ??? Ben cennet kokan saf tertemiz yüreğini çok ama çok özlüyorum…..
Okulun bitince, hemen atanmayı heyecanla umutla bekledin.1995 yılı Kasım ayında ataman Ardahan’a oldu. Babamı atama döneminde, çok üzmüşsün.

Babam da sana inşallah tayinin Kars’a olur demiş. Duası kabul olmuş. Ardahan’a görev yerine Hokam Köyü’ne nasıl heyecanla ,sevinçle gitmiştin. Derman Filmini izlediğinde etkilenmiştin. Ben o filmi defalarca sensin diye izlerim acı buruk müziğiyle ağlarım offf…
Çalışkan , işine mesleğine aşık bir (ebe,hemşire)melektin. Yüzlerce anaya, yavrulara ellerin, şefkatin, derman olmuştu…
Şubat tatilinde bir kış yanına çalıştığın köye geldim. Senle 15 gün sağlık ocağın 2 odalı beton soğuk lojmanında kaldık .Küçük bir odada soba 24 saat yanardı ,yine de zor ısınırdı. Isıtıcı mutfakta üşürdü. Beraber su getirirdik köyün tulumbalı çeşmesinden. Ellerimiz donardı. Sürekli radyodan, kaset çalardan müzik dinlerdik. Tv miz yoktu.

Saatlerce süren sohbetlerimize soğuk uğultulu rüzgar eşlik ederdi.
Soğukta, nöbet tutan askere, Antepli Yakup’a (elleri soğuktan çatladığı için) bir kutu krem verdin .”Yakup bak ellerine sürekli sür bu kremi, sevdiğin kız, ellerini tutacak derdin” Sen her halinle saf tertemiz kalpli kanatsız bir melektin. Hokam Köyün’ de ,karlı bir akşamüstü, suya gittin geldin , hemen yiyecek birşeyler hazırladın , dışarıdaki kediye “Hacer Biliyor musun bu kediyi doyurayım diye Allah bana gönderdi demiştin” şimdi de, ben sokaktaki hayvanlar için öyle düşünüyorum o gün bugündür…

Kendine has tiklerin, mimiklerin, saf temiz doğallığın vardı. Her halinle insana güven, huzur veriyordun. Sen ağlayınca benim yüreğim , babamızın da ciğeri yanardı .Acıklı ağlardın??? .Seni ne çok üzdüler kırdılar. Ama sen kimseyi üzmedin ,kırmadın incitmedin . Ben sadece bir defa seni istemeyerek kırmıştım?? hâlâ pişmanım.
Aşı Kampanyası yapıldı 1996 yılında, eşinle
yakınlaşman bu dönemde oldu. 3 ay süren tanışıklıktan sonra temmuz ayında nişanlandınız. 20 Ekimde evlendiniz. Kınanda siyah giyinmiştin, bu yüzden sana kızanlar olmuştu. Ama sen aldırış etmedin .
Düğün için uzun bir yolculuk geçirdik seninle. Eşinle Fotoğraf çekilirken nasıl utangaç bir o kadar da mutluydun. Çardak Köyünde ,düğünün oldu.

ikizim ve ben
İkizim ve Ben

Seni köyde bıraktık. Yolda , dönerken bulutlar simsiyahtı, Köy yolu soğuktu. Kars Terminalinde, Mevlüt Abimle sana son kez sarılmışız meğer, mutlu güler yüzünle bize el salladığın o anı asla unutamam…
İşini, eşini karnımdaki kızını çok seviyordun hepsine olan sevgin, saygın, aşkın büyüktü….
Belki de bu yüzden kısa sürdü. Her şeyi saf, temiz, dürüstçe yaşadın. Eşin de en sadık eş olarak tarihe geçti. Ölümsüz Bir Taç Mahal da eşin sana sadık kalarak inşa etti.
Senle 21 senemiz; ayrılıklarla , uzun sohbetlerle , gökyüzüne bıraktığımız musmutlu, umutlu hayallerle geçti. Huzurlu sakin bize ait bir dünyamız vardı.

Biz seninle bir yürektik, bir ruhtuk hep..
14 Haziran 1997 yılında doğum sancıların uzun sürdü. Zor bir doğum yaptın, kızın da senin gibi oksijensiz kaldığında ağlamamış ölü sanmışsın çok üzülmüşsün yavrum kızım diye çırpınan yüreğinden kanlar taşmış..

Kızın ağlayınca seni sevinç çığlıkları sarmış , ani duygu değişimlerini vicudun yüreğin kaldıramayınca, ağır kanamalı bir lohusa oluvermişsin. Yol da ,yol vermemiş, büyük bir koyun sürüyle sana geçiş vermemiş, haliyle geç varmışsın hastaneye…. Oyyy kuzum oyyy ikizim diğer yarım, ruh beden eşim ….. sen ölmedin yüreğimde yaşıyorsun.

En uzun ayrılığımız oldu. Bu defa; sen, beni dünyada tek bırakarak cennette gittin, bir daha hiç gelmeyeceksin biliyorum. Özlemle, ben gelicem sana .
Senin için ne kadar üzüldüm ağladım ama gizli gizli geceleri yaşadım ayrılık acısını .Gündüz güçlü görünürdüm. Annemler , çok üzülmesin diye. Arkamdan senin yasını tutmadığımı söyleyenleri ,pek umursamadım.

Her doğum günümde anne çift doğdum tek kaldım dedim. Her konuda tek kaldım. Senden sonra dostum , senin kadar sevenim olmadı. 14 Haziran; hiç sevmediğim gündür. 25 yıl olacak neredeyse senden ayrılalı. ” Senden ayrılalı hiç gülmedim dostum dostum” benim dertli türküm oldu balam… Yıllar ne çabuk geçti. Sanki, hâlâ Göle’ desin bir gün ,”Hacer , ben geldim sürpriz diyeceksin “gibi. Her gün , her gece ,bir an olsun karşıma çıkacaksın sanıyorum. En çok;sesini, kokunu, sohbetini, gülüşünü, hayallerini, sana has mimiklerini özlüyorum. Hele de yaşadığım ihraç sürecinde maddi manevi varlığını daha da çok istedim yanımda…

Sen gittin gideli her bakımdan tek kaldım..

Aynı gün doğduk, inşeallah aynı gün senin öldüğün gün ölürüm sana kavuşurum.

Zelal Azadi

Yazarın Diğer Yazıları :

Adı, Kendi, Ruhu ve Yüreği Güzel : Hz. Yusuf(a.s)

Ey Özgürlük

Sevdası Toprak Olan Babam

Kınalı Anacığım

etiketlerETİKETLER
okuyucu yorumlarıOKUYUCU YORUMLARI

  • Mehmet Atalay
    1 sene önce

    Kalemine, yüreğine sağlık..
    Erinmeden iki defa okudum.Duygulandım, yıllar öncesine götürdün.
    Teşekkür ederim, jyi ki varsın.Döne bacıma rahmet diliyorum.

    yorum beğen

Sıradaki içerik:

İkizim ve Ben – Zelal Azadi