“Kürt medreselerinde eğitim dili Kürtçeydi”
1950’nin sonlarında medreselerde okutulan dört kitabın el ile yazılarak çoğaltılan kitaplar olduğunu söyleyen Zinar, “Her ne kadar Kürdistan medreselerinde Kürt medreseleri eğitimlerini Kürtçe sürdürmüşler ise de medreselerde okutulan kitaplar çoğunlukla Beyrut, Kahire, Bağdat, Şam ve az da olsa İstanbul’da basılıyordu. Çok az kitap da el ile yazılıyordu.” dedi.
1898’den şimdiye kadar 120 yıl geçtiğini ancak Kürt basınının nüfus oranına göre çok az mesafe aldığını ifade eden Zinar, Kürt basının önündeki siyasi, ekonomik ve sosyal etkenlere değindi.
“Ne zaman çatışmalı ortam meydana gelse en büyük bir darbe Kürtçeye oluyor”
Zinar, Türkiye’de Kürt medyasının önündeki engelleri şöyle sıraladı: “Özellikle bölgede sürmekte olan çatışmalar, Kürt medyasının önündeki en büyük engellerden olduğundan dolayı bir nevi Kürt medyasını durma noktasına getirmiştir. Ne zaman çatışmalı ortam meydana gelse en büyük bir darbe Kürtçeye oluyor ve yazışmalar Türkçeye dönüşüyor. Bu durum kötü bir durum meydana getirdiğinden dolayı Kürt medyasını da zayıflatarak gençler üzerinde olumsuz etkiler bırakıyor. Ekonomik durumun kötü gidişatı, Kürt medyasının öncündeki fırsatları ise aza indirmiştir.”
Kürtçe basındaki ağır dile de dikkat çeken Zinar, son zamanlarda, Kürtçe de yazıyor olmuş olsalar bile yazıların ve haberlerin birçoğu Türkçe yayına verildiğini ifade ederek, bu çabanın 90 yıldır Kemalizm’in, Kürtleri yok etme çabası olduğuna vurgu yaptı.
Zinar, Kürt medyasının bu tür engelleri aşmak ve geniş bir zemine ulaşmak için aydınların, özellikle gençlerin dikkat etmesi gerekenleri ise şöyle sıraladı: “Kendi aranızda, halkınız ve çocuklarla Kürtçe konuşun. İster Kürt medyasında olsun, isterse elektronik ve dijital alanda olsun, ne zaman kötü yazılar gördünüzse bu durumu eleştirin ve tepkinizi ortaya koyun. Çokça, Kürtçe klasik eserler ve Kürt folklorunu, özellikle Kürt fablını okuyun ve okutun. Öyle ki bu eserlerde geçen eleştirileri kendinize birer ders olarak alın ve beyninizdeki sözlüğe yerleştirin. Sürekli Kürt atasözlerini okumalısınız ve bu atasözleri yorumlamaya çalışın. Yazılarınızın yayımlanması için birbirinize yardımcı olmalı ve birbirinize bu anlamda yol göstermelisiniz. Kendinizi internete bağımlı birer köle haline getirmemelisiniz, kötü ve ırkçılığı aşılayan filmleri izlememelisiniz.”
Son olarak Kürtçe konuşmanın ve yazmanın yaygınlaşması için önerilerde bulunan Zinar, şöyle konuştu:
“İlk önce devlet, Kürtler arasında ve Türkiye’de Kürtçe konuşma korkusunu çıkartıp atmalı, memur ve diğer yetkililer Kürtçe konuşmalıdır.
Devlet Kürtçe konuşmayı bir kazanç sektörü haline getirmeli, Kürtçe okuyanlar için iş imkânı sağlamalı.
Kürtçe üzerindeki ekonomik engeller kalkmalı ve Kürtçenin payına düşen parayı, Kültür Bakanlığından almalı.
Devlet tarafından, Halk Kütüphanelerine, Kürtçe gazete, dergi ve kitap satın alınmalı.
Kürtçe, ilkokuldan üniversiteye kadar resmi dil olarak okutulmalı.
Türkçede olduğu gibi, reklam, anons ve tanıtımlar Kürtçe ile de yapılmalı.
Böylelikle Kürtçe, hem itibar görecek hem de önündeki engeller teker teker kalkacak ve Kürtlerin devlete karşı bakış açısı ve inancı da değişmiş olacak.
İçinde birkaç Kürtçe şiirin de olduğu ilk Kürtçe kitap İstanbul’da yayımlandı
Araştırmacı Yazar Cevdet Karaman da İslam dünyasının, Batı’dan yaklaşık 200 yıl sonra matbaa ile tanıştığını hatırlatarak, basın tarihinde ilk defa 1844 yılında Kürtçe kitabının İstanbul’da içinde birkaç şiirin de olduğu Mevlana Halid-i Bağdadi’ye ait bir eserin yayımlandığına şahitlik ettiğini söyledi.
1857 yılında ilk kez İncil Kürtçeye çevrildi
Gayri Müslimlerin Batı ile ilişkileri Müslümanlardan daha iyi olduğu için matbaa ile erken tanıştığını belirten Karaman, dikkat çekici bir noktaya değinerek, 1857 yılında ilk kez İstanbul’da İncil’in Kürtçe’ye çevrildiğini, daha sonra ise Yusuf Ziyaeddin Paşa’nın bir sözlüğünün yayımlandığını belirti.
“Hêvî Cemiyetinin çıkardığı gazete ve dergiler Kürtler arasında yayınlanan ilk önemli yayınlardır”
İlk defa Kahire’de 1898 yılında Midhad Bedirhan’ın yayınladığı Kürdistan gazetesiyle Kürtlerin medya ile ilgisi olduğunu belirten Karaman, “Ancak basın tarihi anlamında baktığımızda, İstanbul merkezli Kürt örgütlerin, Hêvî, Kürdistan Teavun ve Terakki Cemiyeti gibi kuruluşlar, muhtelif yayınlar çıkarıyorlar. Mesela bunlardan Kürdistan Teavun ve Terakki Cemiyetinin, Süleymaniyeli Tevfik ve Ekrem Cemil Paşa tarafından çıkartılan bir gazetesi oluyor. Bu gazete Kürtler arasında da yayınlanan ilk önemli yayınlardandır. Daha sonra Şark ve Kürdistan gazetesinden bahsedebiliriz. Bu gazete 1908 yılında Emin Şerif ve Malatyalı Bedri tarafından çıkarılıyor. Sürreya Bedirhan’ın çıkardığı Kürdistan gazetesinden bahsedebiliriz. Yine Diyarbakır merkezli gayri müslimlerin çıkardığı Peyman gazetesi var. Amidi Sevda dergisi, Rojî Kurd gibi eserlerden bahsedebiliriz. Üstad Bediiüzzaman’ın talebelerinden Müküslü Hamza’nın çıkardığı Hetawî Kurd (Kürt Güneşi) anlamında bir dergi çıkarıyor. Bu dergi bir dönem yayınına devam ediyor.” dedi.
“Kürtçe gazete, dergi ve Kürt örgütlerin hepsinde ‘Bedirhan Ailesi’nin etkisi var”
Kürtlerin gazete çıkarmasının daha çok İstanbul merkezli olduğunu ifade eden Karaman, ‘Bedirhan Ailesi’nin gazetecilikte, özellikle Bedirhan Bey’in ayaklanmasından sonra İstanbul’a geçen Bedirhan ailesinin İstanbul’da hem Kürtlerin örgütlenmesinde hem de bir anlamda sekülerleşmelerinde önemli bir rol oynadığını, Kürtçe gazete ve dergi ile Kürt örgütlerin hemen hemen hepsinde bu ailenin etkisinin görüldüğü değerlendirmesini yaptı.
“Üstad Bediiüzzaman Kürtlere seslenen Kürtçe makaleler kaleme aldı”
İstanbul’da basın camiasında Kürt gazetelerini ihmal etmeyen, ihya etmeye çalışan Bediiüzzaman’ın yazılarına vurgu yapan Karaman, “Örneğin Rojî Kurd’te, Hetawî Kurd’te, Kürt Teavun ve Teraki Cemiyetinde Üstad Bediiüzzaman da Kürtlere seslenen makaleleri kaleme almıştır.” ifadelerini kullandı.
Mithad Bedirhan’ın Kahire’de sürgünde çıkarttığı Kürdistan gazetesinden bugüne kadar çok değişimler olduğunu sözlerine ekleyen Karaman, bu anlamda ilk önce medyanın alfabesinin değiştiğini, daha önce Arap alfabesiyle yazılan eserlerin Cumhuriyetin kuruluşundan, uzun bir suskunluk döneminden sonra Suriye’ye geçen Bedirhan Bey’in çıkarttığı Hawar dergisinde Latin alfabesi kullanıldığını belirti.
“Kürtler farklı alfabeleri kullanıyor”
Karaman, geçen zaman zarfından şimdiye kadar Kürt medyasının elbette bir değişim gösterdiğini belirterek Kürtçe medyanın önündeki engelleri ise şöyle sıraladı: “Bu değişimi yeterli görmüyoruz. Çünkü hâlâ Kürtlerin dört ülke hatta Rusya’yı da katarsak beş ülke de bölünmüş olması, farklı alfabeleri kullanıyor olmaları Kürt medyasının gelişmesinin önündeki önemli engellerden bir tanesidir. Şu an için özellikle Sorani lehçesinden bahsedecek olursak beş yüz bin adet yayın var. Bir devletin desteği olmamasına rağmen, Kürt medyasının geldiği, Kürtçenin geldiği nokta sevindirici olmakla beraber yeterli değildir.”
“30 milyon insandan bahsedeceksiniz 10 öğretmen atayacaksınız”
“Kürtlerin bir devletinin olmaması ve birçok alanda Kürtlerin bir devlet desteğiyle yürüyen medyalarının olmaması siyasi olarak önemli engellerden bir tanesidir.” diyen Karaman, sözlerine şöyle devam etti:
“Sosyal anlamda okuma oranının düşük olması da bir nedendir. Kürtçede dergiler ve gazeteler çıkarılmasına rağmen maalesef yeterli bir okuyucu kitlesi bulmaması da bir sorundur. Kürtçenin pazar noktasında müşteri bulamaması, gelişmenin önündeki engellerden bir tanesidir. Tabi bu engellerin en önemlilerden bir tanesi de Kürtçe alanında hâlâ anadilde eğitimin temin edilememiş olmasıdır. İstihdamın olmaması, öğrenciler Kürtçe okuyacak eğitim görecek ama istihdam olmamaları medyanın gelişmesini olumsuz etkiliyor. Dolaysıyla bu bölümden mezun olanları istihdam etmediğinizden, bu insanlar bu alanlara inançlarını yetiriyorlar ve bu bölümler rağbet görmüyor. 30 milyon insandan bahsedeceksiniz 10 öğretmen atayacaksınız buna gülerler, komik bir rakamdır bu. Dolaysıyla 10 öğretmenin atandığı yerde insanlar niye Kürtçe bölümleri tercih etsinler ki!”
“Dili dinden arındıranlar Tanzimatçıların ve Jön Türklerin dilini kullanıyor”
Kürt medyasını kuran ve geliştirenlerin önemli bir kısmının seküler insanlar olduğuna dikkat çeken Karaman, bu kesimin kullandığı dilin Tanzimatçıların ve Jön Türklerin geleneğinden geldiği söyledi.
Bu kesimin, dili dinden arındırma gibi özel bir gayretleri olduğunu belirten Karaman, “Tanzimatçılar ve Jön Türkler gibi dili sadeleştirmenin, öz Kürtçe diye bir şey ortaya atmaları bu anlamda dili, dinden arındırmaya, laik bir dil oluşturmaya özel bir gayretleri olmuştur süreç içerisinde. Ancak burada suçu onlardan bulmaktan ziyade dindar kesim bu alanı ihmal etmiştir. Yani kalem oynatmamışlar, yazmamışlar, okumamışlar. Biz yazsaydık veya dindar Müslümanlar yazsaydı, Müslümanlar bu alanda kalem oynatsaydılar bu dil farklı olurdu. Kişilerin düşünceleri, duyguları mutlak anlamda dile yansıyor. Yani seküler bir adam niye İslami bir dil kullansın ki, Abdullah Cevdet gibi insanlar niye İslami terimleri kullansınlar ki. Halk arasında ‘uyduruk bir dil’ söylemleri de olsa son dönemde olumlu diyebileceğimiz, folklorik çalışmaların yapılmış olması, masalların derlenmiş olması güzel gelişmelerdir. Ama dindarlar genel itibarıyla bu anlamda uzak durdukları için piyasa başkalarına kalmıştır.” ifadelerini kullandı.
“Kürtler anadilde eğitimi her platformda talep etmelidir”
Kürtlerin asimle olmaması için öncelikle dillerini kendi aile ortamlarında kullanmaları tavsiyesinde bulunan Karaman, anadilde eğitim için sivil anlamda Kürtlerin mücadele etmesi gerektiğini sözlerine ekledi.
Karaman, Kürtçenin gelişmesi için ise şu önerilerde bulundu: “Eğitimde, mutlak anlamda anadilde eğitim için Kürtlerin sivil anlamda mücadele etmeleri gerekiyor. Bu hakkı talep etmeleri gerekiyor. Bu olmadıkça dilin de gelişmesi zor. Dediğim gibi buna rağmen yapılabilecek şeyler vardır. Mesela kurslar açılabilir, okullar açılabilir. Yayınlar çıkarılabilir. En önemlisi çocuklara hitap eden televizyon yayınları yapılabilir. Sosyal medya dediğimiz alanda, kampanyaların başlatılması, belki Kürtçenin konuşulması, anadilin kullanılması için kampanya ve çalışmaların başlatılması, ortak platformların oluşturulması gibi faaliyetler yapılabilir. Dilin pratikte kullanılması, sokakta kullanılması, çarşıda kullanılması, pazarda kullanılması, mesela market tabelaları, marketlere gidiyoruz market tabelaları anadilde olabilir pekâlâ.”
“Seçmeli dersler arasında anadilde eğitim kısmı bilerek çıkarılıyor”
Okullarda okutulan seçmeli dersler içerisinden Kürtçenin bilerek çıkarıldığına dikkat çeken Karaman, son olarak, “Tabi seçmeli dersler var mıdır o konuda çok emin değilim. Çünkü okullara gittiğinizde önünüze bir liste konuluyor, bu listenin içinde sizin ve hatta birçok yerde bilerek ve isteyerek anadilde eğitim kısmı çıkarılabiliyor. Yani çocuklara farklı alternatif ve tercihler sunuluyor. Seçmeli olması bu sorunu çözmeyecektir. Anadilde eğitimin zorunlu olması gerekiyor. Sudan bahanelerle çocuklarımız seçmeli derslerden de mahrum oluyor. Bu anlamda hükümetin ve devletin adımlar atması gerekiyor.” şeklinde konuştu.
Yorum Yaz