Feqiye Teyranın hayatını ele aldığımız yazı dizilerinden sonra şimdi de Kürt Edebiyatında Feqiyê Teyran Şiirleri başlıklı makalemizle karşınızdayız. Bu makalemizde Kürt Edebiyatında aşk şiirlerinin yeri, Feqiye Teyranın aşk şiirleri, Feqiye Teyran nerelidir kimdir ve Kürt Edebiyatında ilahi aşk gibi bir çok konuya değineceğiz.
İçindekiler:
Feqiyê Teyran, tabiatın anlatıcısıdır da. Bu yüzdendir ki ona kuşların sultanı, padişahı, kralı denmez de öğrencisi denir. Kuşlarla konuştuğu söylenir. Onların dilinden onlara seslenmiş, onlara şiirler yazmış, onlarla kendini bir tutmuştur
Feqiye Teyran Hayatı ve Biyografisi hakkında bilgiler paylaşırken öncellikle Fekiye Teyranın köyü neresidir sorusuna cevap vermek isteriz. Feqiyê Teyran’ın 1560, 1561 veya 1563 yılında doğduğu söylenir. Mükslüdür. Yani bugünkü Türkçe adıyla Bahçesaraylıdır (Feqî yaşarken Kürtlerin yaşadığı şehirlerin ismi daha değiştirilmemişti). Büyük bir aileden yani mirlikten gelmesine rağmen her şeyi gerisinde bırakıp yollara düşer. Mirliğe, beyliğe, ustalığa tamah etmez. Birçok Kürt araştırmacısı gibi Yaşar Kemal de, Karıncanın Su İçtiği’nde onun efsanevi bir kuşu görebilmek, onunla konuşabilmek için varını yoğunu geride bırakıp yollara düştüğünü söyler.
Feqîyê Teyran aslında bu kuş vesilesiyle kendi izini sürmekte, kendini aramaktadır. Coğrafyalar arasında yaptığı yolculuklar onun kendi benliğini keşfetmesine neden olmuştur. Bu yüzdendir ki ona, ‘gezgin öğrenci’ anlamına gelen Feqiyê Gerok da denmiştir. Feqiyê Teyran sadece bir şair değil aynı zamanda hatırı sayılır bir filozoftur da ve bu yönünü her bir şiirine usul usul yedirmiştir. Asıl ismi Muhammed olmasına rağmen birçok mahlasla birlikte zaman içinde sadece feqiyê Teyran’ı kullanır olmuştur. Bazı mahlaslarını şöyle sıralayabiliriz: Mim, Hê, Mîr Mehemed, Feqiyê Gerok, Feqiyê Hêşetî, Mîr Mih ve Mihemed.
Büyük Kürt tasavvufçusu Melayê Cizîrî’yle aynı dönemde yaşamış, onun öğrencisi olmuş, birbirlerine şiirler okumuş, atışmalar yapılmış ve hatta o şiirleri bugüne de ulaşmıştır. Medrese eğitimi almış, Hizan, Müks, Cizre gibi dönemin kültürel merkezlerinde bulunmuş ve orada da eğitimini devam ettirmiştir.
Suyun ve aşkın şairidir Feqiyê Teyran. “Ey avê av” diye suya yakarır. Suya söz geçirmeye çalışır şiirlerinde. Denir ki Fırat’ın hırçın bir kız gibi salınan sularına söz geçirmek, onu dindirmek için bu nehrin kıyısında oturup ona şiirler okumuş. Bir âşığın maşuğuna yakarışıdır bu uzun, destansı “ey avê av” şiiri. Ve yine denir ki maşuk yani Fırat nehri bu şiirlere aldanmış da dinmiş, seyrelmiş, suskun bir akarsuya dönüşmüş. Suların kutsallaştırdığı, adına efsanelerden bir dünyanın oluşturulduğu yegâne şairlerdendir Feqiyê Teyran. Suyu hayatın bir tezahürü olarak görür. Suyun berraklığını, derinliğini hayatına ve dolayısıyla hayata uyarlamaya çalışır.
Âşık olunan dilber nerede?
Feqiyê Teyran, tabiatın anlatıcısıdır da. Bu yüzdendir ki ona kuşların sultanı, padişahı, kralı denmez de öğrencisi denir. (Bilmeyenler için Kürtçede Feqiyê Teyran, kuşların öğrencisi anlamına gelir. Meğer ki bilindi artık.) Kuşlarla konuştuğu söylenir. Onların dilinden onlara seslenmiş, onlara şiirler yazmış, onlarla kendini bir tutmuştur. Yani bugünkü modern toplumun getirdiği felaketlerden biri olan doğaya hâkim olma güdüsü yok onda. Onda doğayla bir olma, onunla yaşama, onun içinde erime meselesi biriciktir. Aslında tabiatın öğrencisidir.
Feqiyê Teyran bir yandan tam bir doğa filozofu iken bir yandan da aşkın hallerini iyi bilen, âşıka ve maşuka şiirler yazan, ayrılık duygusunu iyi bilen bir şairdir de. Onun Ay Dîlberê ve Ay Dilê min Ay Dilo şiirleri bunun önemli birer göstergesidir. Bu şiirlerde Feqî, her zaman bir âşıktır. Ve maşuğunu aramaktadır. Yaralıdır. Yarin gül cemalini görürse iyileşeceğini düşünür. Nedir aradığı, gerçekten âşık olduğu bir “dilber” var mıdır? Onunla ilgili anlatılan efsanelerde bir maşuğun olduğu söylenir. Ama yoksa da o dünyevi ve uhrevi aşkı birleştirebilmiş, dilberin cemalinden, güzel olanı arayışın peşine düşmüştür.
Sözlü kültürlerde yazılı olandan öte söz bakidir. Evet orada da söz uçar, ama hayatın içinde kaybolmak için değil. Aksine söz gönüllere girmek, ağızlarda dolaşmak ve her defasında yeni mânâlar eklenerek büyüyüp bugüne ulaşmak ister. Bu yüzdendir ki Feqî’nin şiirleri de dilden dile dolaşmış, hayatı efsanelerin odağına yerleşmiş, her şiirine yeni efsaneler uydurulmuş olarak varlığını sürdürür. Ama bir noktaya dikkat çekilmeli ki sözlü kültürlerin gerçeği ile yazılı kültürlerin gerçeği bambaşkadır. Sözlü kültür için efsane gerçeğin bizatihi kendisidir.
Dolayısıyla Feqiyê Teyran’ın şiirlerine dönüp bakarsak neredeyse her şiirinin bir efsanesi vardır. Onun isminden başlar efsaneler. Kuşların dilini çözmeye başladığında, onlarla konuşabildiğinde kuşların öğrencisi ya da çırağı olur. Halkın, Fırat’ın hırçınlığından muzdarip olduğu zamanlarda onun Fırat’ın kıyısına oturup günlerce suya şiirler okuduğu zaman da “ey avê av” çıkar ortaya. Âşık olduğu ‘dilber’e kavuşmak için koşulları yerine getirmek ister. Zira ‘dilber’in babası ona kızını verebilmesi için iki koşul öne sürmüştür. Bu koşullardan biri bir ırmağı sakinleştirmekken (Yine su ve yine suyun dizginlerini eline almak!) diğeri, kızın çeyizlerini avuç içine sığdırmaktır. Her iki koşulu da yerine getiren Feqî, ‘dilber’ine kavuşmaya gittiğinde onun öldüğünü görür. Budur aşk şiirlerinin temel düsturu. Aşık ne zaman ki maşuğuna kavuşmak ister, onun kaybolup gittiğini görür. Dolayısıyla aşığa, sadece bir hayalin peşinden koşmak, o hayali diri tutmak için de şiirler yazmak kalır.
Feqîyê Teyran’ın ne zaman öldüğü tam olarak bilinmese de bazı araştırmacılar onun son şiirini seksen yaşındayken yazdığını ve ondan sonra öldüğünü söyler. Bu bağlamda Feqiye Teyran kaç yaşındadır sorusuna da cevap vermiş olduk fakat bazı araştırmacılar ise onun 1660 yılında öldüğünü yazarlar. Feqî’nin bir çok şiiri halk arasında yayılmış, dengbêjler sayesinde coğrafyalar arasında gezinmiş, önemli birer efsaneye dönüşmüşlerdir. Bu da halkın Feqiyê Teyran’a ne kadar önem verdiğinin temel göstergesidir.
Diğer yandan sözü edilen şiirlerin üzerinden dört yüz elli yıl geçmesine rağmen dili son derece sade ve bugün bile rahatlıkla anlaşılabilecek düzeydedir. Eserleri Türkiye’de birçok yayınevi tarafından basılmıştır. Bunlardan bazıları Nûbihar, Kürt Enstitüsü ve Belkî yayınlarıdır. Kürtlerin yaşadığı bütün coğrafyalarda onun üzerine araştırmalar yapılmış ve şiirleri derlenmiştir.
Kürtçe aşk kitapları ile ilgili öneriler :
Ronî War
Gurzek Çîrok, Bîr Yayınları
Gurzek Çîrok, Ronî War’ın üçüncü öykü kitabıdır. Daha önce Gaye Boralıoğlu’nın Hepsi Hikâye adlı öykü kitabını da Kürtçeye çeviren yazarın hikâyeleri daha çok gündelik hayatın içinden alınmış ve Kürtlerin karşılaştıkları zorlukları edebi estetiği unutmadan ele almıştır. Karakterlerinin psikolojilerini iyi çözümleyen yazarın dili de oldukça sadedir. Gurzek Çîrok otuz öyküden oluşuyor.
Yeni Çıkan Kürtçe Kitaplar
Deqên Qesas
Lal Laleş, Lîs Yayınları
Aynı zamanda yayıncı ve çevirmen de olan Lal Laleş’in Deqên Qesas ikinci şiir kitabıdır. Lal Laleş, küçük İskender, Murathan Mungan, Ahmet Telli, Hicri İzgören gibi hatırı sayılır şairlere Kürtçede ses vermiştir. Bu şiir kitabında ise birçok Kürt münevverinin yanı sıra dünya ve Türk edebiyatı içinde önemli yerler edinmiş kişilere de yazılmış şiirler var. Aynı zamanda nesnelere de odaklanan şair, modern bir dil ve formla, deneysel olanın peşinden gider.
Buka Baranê
Gulîzer, Avesta Yayınları
Buka Baranê genç şair Gulîzer’in ikinci şiir kitabı. Önceki kitabı 2006 yılında Kezîyên Jinebî adıyla yayımlanmış ve Kürtçe şiir okurları tarafından ilgiyle karşılanmıştı. Yağmurun gelini anlamına gelen Buka Baranê’de Gulîzer, geleneksel olan ile modern olanı bir araya getirip kendine has bir şiir dünyası kurar. Feqiye Teyran hakkında detaylı bilgiler için Feqîyê(Feqiye) Teyran Kimdir? Hayatı, Eserleri ve Şiirleri başlıklı yazımızı da inceleyebilirsiniz.
Kürt Edebiyatında Feqiyê Teyran Şiirleri
Yorum Yaz