Türkiye’de Kürt olmak, kimi durumlar göz önüne alınınca insanı zorlayan bir durum haline gelebiliyor. Kendi okul yıllarımdan hatırladığım kadarıyla Kürt bir çocuğun ortamdan dışlandığına şahit olmuştum. “Suçu” ise sadece Kürt olmasıydı. Bahsettiğim bu konu yaklaşık 15-20 yıl öncesine ait. Şimdilerde bu ırkçılık düzeyi bu kadar aleni yapılmıyor olsa da, izlerinin sürdüğünü, bir yerlerde hala inatla devam ettiğini söylemek zor değil.
İçindekiler:
Kürtlerin çoğunluk olarak yer almadığı yerlerde, bu zamanlara ait her bir Kürt çocuğu, annesinden illa ki duymuştur “Sakın bababın Kürt olduğunu söyleme” ikazını. Olası bir itiraf durumunda size artık farklı bir gözle bakılmaya başlanır. Hiçbir oyunda yer alamazsınız, harika bir top oynasanız bile hiçbir kadroya giremezsiniz. Belki bu sebeple notlarınız bile düşebilir! Bu psikolojiyle büyümüş bir çocuktan artık sağlıklı bir uzlaşı beklemek neredeyse imkansız hale gelir. Asıl kimliğini gizlemek ve onu yok etmeye çalışmak ne kadar mümkündür? Bu çabaların nihayetinde kişiliği gelişen ve artık belirli şeylerin ayırtına varan bu çocuk, Kürt olduğunu olur olmaz her yerde söyleyecek, bu da doğal olarak bir tepki yaratacaktır.
O zamanlardan bu zamana elbette birçok yenilik ve değişim süreci olageldi. Konu sadece Kürt olmak değildi aslında. Belirli bir ideolojinin, kuralları katı, genişlemeye yer bırakmayan fikirlerin üzerinde farklı bir etnik kimliğe sahip olmanın getirdiği dezavantajlar aslında… Öğrencilik yıllarımda Kürt bir çocuğun zorluklarından bahsetmişken, Yahudi asıllı, Hristiyan bir çocuğa da değinmek istiyorum. Zorunlu Din dersini almaktaydı. Bu derslerde hemen hemen tüm sınıfın aklına bu çocuk gelirdi. Çünkü kendisi tamamen farklı bir inanca sahipti ve bizden farklıydı. Aslında insanlar, farklı gördükleri, yeni bir şeye karşı her zaman ön yargıyla bakarlar. Muhatapları ise bunun karşılığında daha da yabancılık hisseder ve kendi özel alanlarına çekilirler. Bu durumların nihayeti de tamamen bir bilinmemezlik doğurur ve insan en çok bilmediği, anlamadığı şeyden çekinir.
Bu ön yargılar eksenine giren milliyetçilik veya dincilik gibi kavramlar, yangına körükle gider. Olası tüm uzlaşmaları, yakınlaşmaları maalesef yerle yeksan ederek, bir arada bulunmanın önüne kocaman bir set çeker.
Türkiye özellikle son zamanlarda büyük bir siyasi olayların ekseninde yer alıyor. Siyasi tutuklamalar her geçen gün artıyor. Birçok akademisyen, yazar, sanatçı ve şarkıcı hapis cezalarına çarptırılıyor. Bu koşullarda bir de “mesele” barından kökene mensup olmak da ayrı bir dava konusu haline bile gelebiliyor. Türkiye’de birçok aydın ya yurt dışına sürgünde yaşamaya mahkum ediliyor ya da üzerilerine ağır ithamlarda bulunularak cezaevlerine konuluyor. Sağlıksız bir ortamda yaşamaya çalışan bir bedenin de zamanla çürümesi kaçınılmaz oluyor. Özgürlük, her bireyin en doğal hakkıdır. Başkalarının haklarını kısıtlamadıkça ve onların haklarını gasp etmedikçe, tüm bireyler özgürdür. Düşünceyle, yazıyla, şarkı ve şiirle, kısacası sanatla yapılan her eylem bir farkındalık ve çeşitliliktir. İnsanları barışa, sevgiye ve geleceğe çağıran her sanatçının en doğal hakkıdır özgür bir ülkede, özgürce yaşamak… Bu nedenle Türkiye’de Kürt olmak tek sorun değil, Türkiye’de yaşamak gittikçe bir sorun olmaya başlıyor.
Türkiye’de Kürt Olmak
Yorum Yaz