e
sv

Sultan, âlim, akademisyen ve itaat

Haccac, Emevi sultanlarına itiraz eden, biat etmeyen ve onları eleştiren muhaliflere karşı çok acımasız davrandı. Aralarında Hz. Peygamber’in en yakın sahabisi (arkadaşı) Enes b. Malik’in de bulunduğu pek çok muhalif âlim ve aydına zulmetti.
sultan, âlim, akademisyen ve itaat
avatar

Kundir

  • e 0

    Mutlu

  • e 0

    Eğlenmiş

  • e 0

    Şaşırmış

  • e 0

    Kızgın

  • e 0

    Üzgün

Daha önce sitemizde Kadri Yıldırım’ın yazılarına yer vermiştik şimdi de Sultan, âlim, akademisyen ve itaat yazısı ile yazdığı fikirleri sizelere aktarma görevi görüyoruz. Yazıların orjinallerine kaynak olarak eklediğimiz Basnews Gazetesinden ulaşabilirsiniz.

Sultan, âlim, akademisyen ve itaat

Arapça bir kelime olan “sultan”, hem otorite hem de otoriter anlamına gelmektedir. Dolayısıyla hem yönetimi hem de yöneticiyi karşılayan bir terimdir sultan. Maddi ve manevi olarak kendi halkından olan ve halkını hak, adalet ve eşitlikle yöneten devlet idarecilerine itaat etmek İslam’a göre farzdır. Kur’an bu yöneticilere, “sizden olan yöneticiler” (Nisa:59) ifadesiyle dikkat çekmektedir. Ancak halkını hak, adalet ve eşitlik ilkeleriyle değil de, bunların tersiyle yönetenler Hz. Peygamber’in (sav) ifadesiyle “zalim sultan” olma vasfını kazanmakta ve onlara karşı mücadele etmek en büyük cihad sayılmaktadır. Nitekim Hz. Peygamber bir soru üzerine, “en üstün cihad, zalim sultana karşı hakkı haykırmaktır” (Nesaî, Biat: 37) demiştir. Yani cihad tekbir getirerek mazlumların ve muhaliflerin kafalarını kesmek değil, zalim sultana karşı hakkı haykırmaktır: Diliyle haykırmak, kalemiyle haykırmak. Bunu haykırmak âlimin, yani ilim insanının görevidir. Bu bağlamda her âlim bir akademisyen, her akademisyen de bir âlimdir. Tabi zalim sultayla kol kola iken, zulüm yarışında sonradan araları sultanla açılan âlim ve akademisyenler konumuzun dışındadır.

Emevilerin “Zalim” lakabıyla tanınan valisi Haccac’ın (ö. 95/714) adını duymayan kimse neredeyse yoktur. Haccac’ın en büyük özelliği, avına çıktığı muhaliflerin kafalarını almaktı: Bazen kılıçla, bazen de zindan ve işkenceyle. Aldığı her muhalif kafadaki beynin yerini başka beyinler doldurdukça çıldırıyor ve orijinal Arapçasıyla şöyle diyordu: “Era rüûsen yani’aten kad hane kutûfuha” (Yine kesilme zamanı gelmiş olgun kafalar görüyorum.) Evet, muhalif kafalar olgunlaştığında koparılmalıydı! Sultanları ona bu görevi vermişlerdi

Abdullah b. Zübeyir, Emevilerin zulmüne karşı Mekke merkezli bir ayaklanma başlattığında, Emevi sultanları onu dize getirmek için Haccac’ın komutanlığında üzerine bir ordu göndermişlerdi. Haccac ne yapıp ne edip efendilerinin gözüne girmeliydi ve bir yere vali olarak terfi etmeliydi. Bunun için de Mekke şehrini tahrip etmekten ve Abdullah b. Zübeyir’in sığındığı kutsal Kâbe’yi bile yakıp yıkmaktan çekinmedi. Ve beklediği oldu: Efendileri onu ordu komutanlığından Hicaz, Yemame ve Yemen’i içine alan bir bölgenin valisi yaptılar. Haccac artık süper yetkilerle donatılmış bir valiydi. Bu terfiden sonra Emevi sultanlarına muhalif daha çok şehir yaktı, daha çok muhalif kelle aldı.

Haccac, Emevi sultanlarına itiraz eden, biat etmeyen ve onları eleştiren muhaliflere karşı çok acımasız davrandı. Aralarında Hz. Peygamber’in en yakın sahabisi (arkadaşı) Enes b. Malik’in de bulunduğu pek çok muhalif âlim ve aydına zulmetti. On binlerce muhalif bilgini zincire vurdu, zindana attırdı, sürgüne yolladı, mallarını mülklerini yağmaladı. Aralarında ünlü hadis ve tefsir âlimi Saîd b. Cübeyr’in de bulunduğu pek çok âlim ve bilgin, Emevi zindanlarında işkenceci askerlerin elinde şehit oldu.

Bunlar niye oluyordu? Çünkü Emevi sultanları mutlak itaat istiyordu. Herkes kayıtsız şartsız itaat etmeliydi. Ancak itaat etseler rahat edeceklerdi! Bu sultanlar insanlara biat yemini ettiriyorlardı. Yemin ve itaat etmeyenlere “mürted” (dinden dönen, dinden çıkan) muamelesi yapılıyordu. Bunun fetvasını veren sözde âlimler de vardı. Nasıl olur da bunlar sınırlarını sultanların çizdiği “resmi din”i beğenmiyorlardı! Nasıl olur da bunlar ister gerçek din adına olsun ister insanlık adına; barışı, adaleti ve eşitliği savunmaya kalkışıyorlardı!

sultan, âlim, akademisyen ve itaat
Sultan, âlim, akademisyen ve itaat

Haccac, o güne kadar Bizans ve Sasani sikkesi şeklinde basılan ve üzerinde bu dillerle yazılar bulunan paraların üzerine “Bismillâh el-Haccâc” ibaresini yazdırmıştı. Evet, halk artık “Adil Allah” ile “Zalim Haccac”ın aynı karede görülmesine ve kapitalin yeşil renge büründürülmesine alıştırılmak isteniyordu. Gerçek âlimler, ya da ilim insanları bu numarayı yemezlerdi, yemediler de. Ama bu paralara bir isim de bulmaları gerekiyordu ve buldular: “ed-Derahimu’l-Mekrûhe” (Çirkin Paralar). Demek ki Allah’ın adının zalim bir ideolojiye yama yapılmasını avam yutsa da, ilim insanı yutmaz ve o ideoloji o yama ile paklanmaz.

Derken, Haccac da kaçınılmaz son olan ölüme yaklaşmıştı. Bildiğimiz kadarıyla ölmeden önce zulüm ve işkenceyle şehit ettiği son âlim, Saîd b. Cübeyr idi. Bu son şehitten birkaç ay sonra artık kendi ölümünü isteyecek kadar bunalıma girmişti. Sonunda dayanılmaz mide ağrıları ve elem içerisinde bağıra bağıra öldü. Evet, ölüm haberini alan âlimler ona rahmet dilemediler. Direnişin sembol isimlerinden büyük âlim Hasan-ı Basrî şöyle dua etmişti: “Allah’ım, onun fiziki varlığını ortadan kaldırdığın gibi siyasi geleneğini de kaldır!”. Sonradan Emevilerin başına geçecek olan ve adaletiyle “Raşit Halife” unvanına layık görülen Ömer b. Abdülaziz de Haccac’ın ölüm haberini aldığında şükür secdesine gitmişti. Yine büyük âlimlerden İbrahim en-Nehaî sevincinden hüngür hüngür ağlamıştı.

Evet; “itaat et, rahat et!” deniliyor. Oysa gerçek ilim insanı zulme itaat etmez; varsın rahat etmesin!


Kaynak :

Basnews Gazetesi

etiketlerETİKETLER
Üzgünüm, bu içerik için hiç etiket bulunmuyor.
okuyucu yorumlarıOKUYUCU YORUMLARI

Sıradaki içerik:

Sultan, âlim, akademisyen ve itaat