GİRİŞ
Halen üzerinde çalıştığım ”Osmanlılardan önce Batı Anadolu’da Kürtler” konusunda kaynak taraması yaparken, ilk önce Şikarî tarafından kaleme alınan Karamanname[1] adlı vakayinamede, Osmanlı vakayinamelerinden farklı olarak, Batı Anadolu’da Rum Selçuklu döneminde ortaya çıkan ve yıkılışından sonra bağımsızlıklarını ilan eden beylikler, kuruluşları, rekabet ve çatışmaları anlatılırken geniş bir Kürt unsuruna yer verildiğini gözlemledim. Eser, bir Karaman Beyliği tarihi ve onu kayırıcı bir bakış açısıyla yazılmış olmasına rağmen pek çok olayda, batı Anadolu’nun farklı yörelerinde, hanedan soyları, nüfusları, aşiret varlıkları ve askeri güçleriyle Kürtlere geniş yer veriyordu. Bu Kürt varlık ve gücü, şaşırtıcı derecede belirgin ve yaygındı. Hem uclarda; Roma İmparatorluğu’nun egemenlik alanlarına yapılan gaza ve fetihlerde, hem de Müslüman güçlerin ele geçirdikleri alanlarda, nüfus yerleştirmelerinde, ayrıca müslümanlaşmış coğrafyada kendi aralarındaki rekabet ve çatışmalarda bilinegelinenden oldukça yaygındı. Yüzlerce Kürt aşiret, bey, emir ve komutandan, on bine, yirmi bine, bazen otuz bine varan Kürd ve Kürdistan ordularından, bunların kale ve şehirleri fethetmelerinden bahsedilmekteydi.
Anlatılanların içinde dikkate değer bir olay da Selçuklulardan sonra Karamanlıların eline geçen Konya şehrinin Kürtler tarafından bir dönem fethedilmesi ve toplam olarak iki yıla varan bir süre onlar tarafından yönetilmesiydi. Fetih, Karamanoğullarının yönetiminden şikâyet eden Konya halkının ve ileri gelenlerinin çağrısı üzerine olmuştu. Kürtler’e, gelirlerse, şehri bizzat kendilerine teslim edecekleri söylenmişti.
Çağrıda bulundukları, Hacı Kutlu Şah adlı bir Kürt emiriydi. O da çağrıyı olumlu karşılayarak Konya’yı sarmış, savaşmş, şehir halkı sözünde durarak surların kapılarını açmış, Kutlu Şah’a yardım etmişti. Konya’nın içinde meydana gelen savaşta dört bin Karmanoğlu askeri, kırk elli şehzade ve beyi öldürülmüştü. Hacı Kutlu Şah Konya’yı ele geçirmişti.
Şikarî, ayrıca konuyla ilgili olarak Eretna Beyliği döneminde, Eretna Bey’e, oğlu Mehmed Bey’e, onun yerine gelen oğullarına vezirlik ve Kayseri ile Sivas şehirlerine valilik yapan Hace Ali ve kardeşi İbn Kürd’e de yer verir.
Sonra, Amasyalı tarihçi Hüseyin Hüsameddin Abdizade’nin 12 ciltlik Amasya Tarihi[2] adlı eserindeki taramalar sırasında, Konya’nın Kürtlerce bir kez değil, üç kez fethi, bunları yapan kahramanlar daha net ortaya çıktı. Şikarî’nin Hace Ali Şah’ın kardeşi olarak gösterdiği İbn Kürd’ün aslında Hacı Kutlu Şah’ın ta kendisi olduğu, iki kardeşin geniş bir Kürt aşiretinin mensupları oldukları anlaşıldı.
Sözkonusu nüfusun Amasya’ya ne zaman geldiğinden bahsedilmese de orada eskiden beri yerleşmiş yaygın bir güç olduğu, hanedan ailesinin ve ileri gelenlerinin emirlik ve farklı düzeylerde idari ve dini yöneticilik yaptıkları, din ve ilim alanında topluma hizmet eden yetkin şahsiyetler yetiştirdikleri anlatılmaktadır. Ayrıca ailenin, geçmişte Selçuklu hanedan ailesiyle evlilikten gelen yakın akraba ilişkisi içinde oldukları vurgulanır.
Hacı Kutlu Şah İbn Kürd ile Hace Ali Şah beylerin babaları Emir Bahaeddin Kürd’ün İlhanlıların son hükümdarı Ebu Said Bahadır Han’ın Anadaolu genel valisi Emir Çoban tarafından Amasya’ya emir olarak atandığı, o tarihten itibaren ta Osmanlı devletine katılışına dek Amasya emirliğinin bu Kürt hanedanı tarafından yönetildiği anlaşılmaktadır.
Hacı Kutlu Şah’ın oğlu Hacı Mîrî (Mir/Emir, Hacı Şadgeldi Paşa) emirliği döneminde, Amasya emaretinin bağımsızlığını ilan ettiği görülmektedir. Bu emirliğin Kürdoğlu Emareti, Kutluşah Emareti ya da Şadgeldi Emaretiolarak Amsaya, Sivas, Tokat, Şarki Karahisar’ı kapsadığı, belli dönemlerde Sinop’u ve Kayseri’yi de içine aldığı, Erzincan sınırlarına dek vardığı, Konya’yı kısa aralıklarla da olsa Karamanoğullarından alarak yönettiği anlaşılmaktadır.
Tarih alanındaki araştırma ve çalışmalarıma rağmen ilk defa böyle bir Kürt emirliğinin adını duymanın şaşkınlığını itiraf etmeliyim. Önce bunu, bütün çabalarıma rağmen tarih alanındaki bilgisizliğime yordum. Ancak Amasya Tarihi’nde bu beylik hakkında derli toplu çok önemli detaylı bilgiler veren Abdizade Hüsseyin Hüsameddin’in konuya ilişkin tespitlerini okuyunca, şakınlığımın o denli de boş olmadığı ortaya çıktı.
Çünkü Amasya Tarihi yazarı Hüseyin Hüsameddin de, Emir Bahaeddin Kürd’le tarih sahnesine çıkan, onun oğlu Hacı Nureddin Kutlu Şah ve ardından onun oğlu Hâcı Şâdgeldi Paşa’yla güçlenip bağımsızlığını kazanan, iktidarını onun oğlu Emir Ahmed’le sürdüren Amasya Kürt emirliğinin adının, tarihteki yerinin vs. kendisine gelinceye dek Türkiye tarihinde hiç olmamış gibi karanlık kaldığını hayretle belirtir. Amasya’lı olan tarihçi bu emirlik için, ‘’o kadar mechûldi ki bunların varlığını iddiâ etmek bile imkânsızdı. Hâcı Şâdgeldi Paşa ve babası Kutlu Şâh kendi çağlarında Anadolu’nun ortasında adları, olayları, eserleri çok önemli, tanınmış seçkin tarihi şâhsiyetler iken, malesef Türkiye ve Osmânlı tarihçilerince tanınmıyorlardı. Bunları tarih dünyasına tanıtan, eser ve anıtlarını, mezarlarını, soy soplarını bulan bendeniz oldum.’’demektedir. [3]
Hüseyin Hüsameddin Abdizade 1869’da Amasya’da dünyaya gelmiş, ilk eğitimini burada yaptıktan sonra 1890 yılında İstanbul’a gitmiş, İslâmî ilimler alanında, Arapça ve Farsça dillerinde ileri bir seviyeye gelmiştir. Bu dilleri iyi bilmesi nedeniyle Evkaf Nezareti’nde Arapça tercümanlığı, 1903’te Köprü Kazası Mahkemesi vekilliği, Osmancık, Niksar ve Refâhiye kazalarında mahkeme vekilliği, Refâhiye’de Evkâf nezareti için Arapça eski vakıf kayıtları tercümanlığı yapmıştır.1909’da kurulan Târih-i Osmânî Encümeni üyesi olmuştur.
Hüseyin Hüsâmeddin, 10 Şubat 1939 günü İstanbul’da ölmüş ve Feriköy mezarlığına gömülmüştür. 1930’ların ırkçı milliyetçiliği dönemindeki aşırı milliyetçiliğe kapılıp o da, -artık mecburiyetten midir isteyerek mi yapmıştır bilinmese de- Türkiye’yi bütün geçmişiyle Türk gösterme kampanyalarında yer almış, verdiği bütün bilgileri Amasya’daki bu hanedanın Kürt olduğunu gösterdiği, hatta eserinin ileriki sayfalarında Kürt olduklarını artık kendisi de dillendirdiği halde başta onların Kürt ya da Moğol olmadıklarını, Türk olduklarını iddia etmiştir. Onun en önemli eseri on iki ciltlik Amasya Tarihi’dir. Bunlardan başka, iki eseri ile Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmuası, Türk Tarihi Encümeni Mecmuası ile İkdamgazetesinde makaleleri yayınlanmıştı.
Arapçayı, Farsçayı ve Osmanlıcayı çok iyi bilme özelliklerinden dolayı Amasya Tarihi’ni yazarken çok geniş kaynak taraması yapabilmiş, tarih kroniklerini, vakayinameleri, kütüphane, vakıf, cami, medrese ve tekyelerdeki el yazma eserleri, kayıt defterlerini, senetleri, secereleri, kitabeleri, sikkeleri vs. elden geçirmiş, çok geniş bir kaynağa dayanan oldukça detaylı bilgiler vermiştir.
Eserinde, Şikarî’nin Karamanname’si, Aziz b. Erdeşir Esterabadi’nin Bezm û Rezm’i, Münecim Başı ve daha pek çok vakanüvisin bilgileri özel yer tutar. Aslında bu meseleye orijinali farsça olan ve Kadı Burhaneddin Ahmed’in divan katibi olan Aziz b. Erdeşir Esterabadi tarafından yazılan Bezm û Rezm’i (Eğlence ve Savaş)okuyunca vakıf olmuş, bu eseri özet olarak tercüme ederek kendi Amasya Tarihi’nde genişçe kullanmıştır.[4]
Önünüzdeki çalışmada da, Hüseyin Hüsameddin’in verdiği bu bilgilerden detaylı yararlanılmış, ayrıca bugün tercümeleri ve yeni alfabeye çevirileri tam olarak elimizde bulunan Bezm û Rezm’e, Şikarî’nin Karamanname’sine, İbni Bibi’ye de doğrudan başvurulmuştur. Anlaşıldığı kadarıyla Hüseyin Hüsameddin yazdığı devirler hakkında ayrıntılı bilgiler veren Şikarî’yi görmemiş, ancak o döneme ilişkin olarak Şikarî’den bol bol yararlanan Münecimbaşı aracılığıyla onun bilgilerini detaylıca kullanmıştır. Hüseyin Hüsameddin’den aldığımız detaylı bilgilerin ışığında, adı geçen eserlerdeki adlar, secereler, hanedanların birbirleriyle bağlantıları ve oynadıkları roller, Amasya bağımsız Kürt Emirliği üzerine yapılan bu çalışmada daha anlaşılır bir hale geldi.
EMİRLİĞİN DOĞUP BÜYÜDÜĞÜ KOŞULLAR
İslam, Arap yarımadasında doğup yayılmaya başladığında Kürtlerin üzerinde yaşadıkları topraklar, o dönemin iki büyük devleti olan Roma İmparatorluğu ile Sasani İmparatorluğu arasında bölünmüştü. Komşuları güneydeki Araplar, Kürt topraklarının doğu ve güney doğu bölgelerine el Cibal, kuzey ve kuzey batısına Zozan, ya da genel olarak Eradi’l Ekraddiyorlardı. Kürtler kuzeydoğu, kuzey ve kuzeybatı yönünden Araplara komşuydu. Kimi yörelerde de Farslar, Asuri-Süryaniler, Keldaniler, Ermeniler, Yahudiler ve diğer irili ufaklı halklarla adacıklar gibi yan yana, içiçe yaşıyorlardı.
Araplardan sonra İslamiyeti, bazan zorla, bazen yaşamlarını, kurum ve düzenlerini korumak, bazan da -daha sonraki aşamalarda- yayılmanın getirdiği kazanımlardan yararlanmak, fetih ve gazalarda bulunmak için en yakın komşu olarak en erken Kürtler benimsediler.
İlk yıllarında doğuya, kuzeye ve kuzeybatıya doğru yayılan İslam dünyasında Kürtler deyim yerindeyse neferler, hizmetkârlar, alt tabaka mensupları olarak yer aldılar. Bu dönemin yayılma ve fetihlerinin önderleri, komutan ve yüksek idarecileri Araplardı.
Alt tabakalarda olmalarına rağmen Kürtler en erken Müslümanlaşmış gazi ve savaşçılıklarından ötürü, Arap emir ve komutanların fermanlarıyla yerlerinden kaydırılıp yeni fethedilen alanları İslamlaştırmak için toplu olarak kullanıldılar. Kürtlerin İslamiyetin doğuşundan sonra ilk toprak genişletmeleri böyle oldu. Ardından farklı Kürt hanedanları ve emirleri, yeni fetihlerde bulunmak, gaza ve cihadlarda ganimet elde edip zenginleşmek için özellikle kuzeyde; Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, Kafkasya, Şirvan ve Horasan’a doğru, batıda; bugünkü Suriye, Antakya, Klikya, Batı Ermenistan yönlerinde Roma İmparatorluğu’nun içine doğru alan genişlettiler. Şedadiler, Rewadiler, Hasanveyhiler, Mervaniler vs. böyle oluştu.
Devlet ve hanedanlıklar kurunca Kürtler, İslam dünyasının kuzey ve batısının en uçlarında, serhad boylarında varlık gösteren ‘gazi millet’haline geldiler, ‘İslam’ın mızrağı’ oldular. Kuzeyde ve batıda İslam’ın serhad boylarında yer alanlar Araplar ya da Farslar değil, Kürtler ve sonradan müslümanlaşıp onlarla kaynaşan yöre toplulukları oldu.
Bu arada Araplar açısından bakınca batı ve kuzey batıdaki Kürtler önceleri daha çok Emevilerle, doğu ve kuzeydoğudakiler Şiiler ve Haricilerle yakın ilişki içinde oldular. 8. Yüzyılın ortalarından itibaren Emeviler Kürdistan’dan çekilip, Mısır ve kuzey Afrika yönünde uzaklaşırlarken, Abbasiler egemen dini ve dünyevi güç olmaya başadılar. Abassi sünni geleneği Kürdistan’da yayıldı. Ama güneydoğuda Farslarla içiçe olan alanlarda Şiilik varlığını korudu. Emevilerin arkalarında bıraktıları bazı etkileri de kaldı. Ayrıca sonradan güçlenen Fatımiliğin de batı ve güney yerleşim alanlarındaki Kürtler arasında heterodox islamlaşmada önemli etkileri oldu.
Doğuya yayılan Müslüman Arap ve Farslar 9. ve 10. yüzyıllarda Türkler arasında İslamı yaymayı başardılar. İlkin köleler ve savaşçılar olarak İslam diyarlarına getirtilen Türkler 11. yüzyılın başından itibaren Oğuzların başka güçlerce yurtlarından kovulmaları sonucunda İran’ı, Azerbaycan’ı, Ermenistan’ı ve Gürcistan’ı, Arabistan’ı, Kürdistan’ın el Cibal, Zozan ve Germiyan denen bölgelerini de istila etmeye başladılar.
Türkmenler müslümanlaşmış Oğuzlara deniyordu, ama bu, hızlı ve yüzeysel bir islamlaşmaydı. Kımıl gibi yayılan ve istila ettikleri alanlarda, kendi yaşamları için bile bir-iki haftadan daha fazla yetecek hiçbir şey bırakmayan bu istila ve talan dalgası, İslam dünyasını kasırgalar gibi eziyor, kurumlaşmış, yerleşmiş olan devlet ve iktidarları çökertiyor, yerleşim ve uygarlık adına bir şey bırakmıyordu. Hem Müslümanlaşmışlardı, hem de Müslümanların darülharp (gayrimüslim) alanlarda yürüttükleri gaza ve cihadı İslamlaşmış topraklarda yapıyorlardı. Bunun İslam yasalarına aykırı olduğunu Abbasi halifesi Tuğrul Bey’in yüzüne vurdu ama dinleyen olmadı.
Sonra isteseler de artık ele geçirdikleri bu İslam coğrafyasından dönemez oldular, yıktıkları pek çok devlet ve iktidarın yerlerine geçtiler, yerlerini koruyabilen iktidarları vesayet altına aldılar. Tabi bir iki nesil sonra hem yerli halklarla hem de kendi aralarında çatışma ve çekişmelere girdiler.
Oğuz-Türkmen saldırı ve egemenlikleri dönemlerinde ortadan kalkan, parçalanan Kürt devletleri de daha küçük emaret ve devletçiklere dönüştü, vesayet altına girdiler.
Parçalanma ve yıkılmalar, önemli bir Kürt nüfus dalgasını daha ‘anavatan’dan koparıp batı ve kuzeye doğru itti, yeni alanlara Kürt nüfus kaymaları oldu. Kürtler bu kaymaların sonucunda ta batı ve Orta Anadolu’ya, kuzeye Rum Pontus topraklarına, Gürcistan’a ve Ermenistan’a kadar yayıldılar. Kafkasya’ya taştılar.
Ardından Oğuzların yaptığını Moğollar gelip iki farklı dönemde, iki büyük dalga halinde yaptılar ve aynı acıları bu sefer yerleşmiş olan Oğuz-Türkmenlere onlar çektirdi, iktidarlarını, kurumlarını altüst ettiler. Tabi diğer halkları da içine katarak…
13. yüzyılın ilk yarısından itibaren gelen Moğol istilalarının arkadan oluşturdukları basınç, aynı anda Farsların ve Arapların kendi topraklarından itmeleri, Oğuz Türkmenlerini İslam dünyasından batıya doğru Roma devletinin doğu bölgelerinin içlerine doğru itti.
On ikinci ve on üçüncü yüzyılda, İslam dünyasının Ermenistan, Gürcistan, Pontus ve Roma yönünde en uc bölgelerinde ve serhad boylarında Farslar ya da Araplar değil, Türkler ve Kürtler bir bakıma yan yana, üst üste, içiçe yerleştiler, hem birbirleriyle çekişip kavga ettiler, hem de İslam dışı dünyaya karşı birlikte davrandılar, birlikte yayıldılar.
Eyyübi devletinin kurulup bir imparatorluğa büyümesi, Kürtlere Suriye, Mısır, Yemen ve Kuzey Afrika’ya olduğu gibi, Klikya-Kapadokya’ya, Batı Ermenistan’a ve Roma’nın diğer doğu topraklarına doğru da toprak kazandırdı. Kürt mirleri, serdarları, savaşçıları, göçebe Kürt nufüs ve aşiretleri Eyyubi devletinin getirdiği olanaklardan yararlanarak İslam dünyasında hem hiyerarşik olarak yükselip güçlendiler hem de coğrafi alan bakımından yayılıp genişlediler. Afrika ve Yemen’deki topraklarda köklü olarak barınamadılar belki ama daha önce Romalıların egemenliğinde olan topraklarda tam yerleştiler.
Türkler; önce atabegler ve Büyük Selçuklu hanedan ailesinin merkezinden dıştalanan amca çocukları, üvey kardeşleri, o odakta yer bulamayıp periferilere savrulan kesimleri, ardından Büyük Selçukluların kalıntıları Anadoluya yöneldiler. Bunların batıda, uc boylarında, darülharpte umudu aramaya başlayıp büyük başarılar elde etmeleri ve Rum Selçuklu devletini kurmaları yepyeni bir yayılma zemini oluşturdu. Yüzlerce, binlerce denebilecek küçük büyük Kürt ve Türkmen aşiret ve savaşçısı, beylerinin komutanlarının eşliğinde bu alanlara doluştular.
Türk tarihçilerinin iddialarının aksine, Rum Selçukluları hiçbir zaman Büyük Selçuklu devletinin devamı olmadılar. Onların kovdukları, ya da onlarca dıştalandıkları için başlarının çaresine bakanların kurdukları, hem de Büyük Selçuklu Devleti’nin bütün engellemelerine rağmen kurdukları bir devlettir. Büyük Selçuklular İslamlaşan bir dünyaya el koymaktan başka bir şey yapmamışlar, Rum Selçukluları ise, İslam’ı batı Anadolu yönünde genişletmişlerdir.
1250’den sonra gelen büyük Moğol dalgaları da çok büyük kitleler halinde Kürtleri ve Türkleri eski yerleştikleri alanlardan koparıp batıya savurdu. Bu arada Moğolların kendileri de İslam topraklarıyla yetinemeyince, ya da Şam ve Mısır’da olduğu gibi daha ileri gidemeyince, Roma uçlarına, serhad boylarına doğru, orta ve batı Anadoluya gelip, fetih ve iktidar kavgalarına katıldılar. Bu dalga içinde Gaznelilerin kovduğu, Moğolların sıkıştırdığı Harezmîler (Xwrezmiyan) de Horasan yörelerinden kopup ta Klikya’ya, Kapadokya’ya, Fırat’ın kuzey havzalarına kadar geldiler.
Böylece orta ve batı Anadolu’da, Akdeniz’den, Ege’den yukarıya doğru Kara Deniz’e, Paflagonya denen topraklara, Rum Selçuklu sultanlarının serdarlığındaki Türkmenler, Kürtler, Harezmîler, Moğollar Müslüman dünyasının unsurları olarak yer aldılar. Rumlar, Ermeniler, Gürcüler, Asuri-Süryaniler, diğer Ortodoks Hristiyan halklar burada zaten varlardı. Daha sonraki yıllarda, özellikle Haçlı seferlerinin başlamasıyla Frenkler/Latinler geldiler. Farslar ve tek tük denebilecek seyreklikte Araplar daha çok dini, idari ve tasavvufi topluluk ve kişilikler olarak gelip yerleştiler. Araplarla Acemler büyük halk toplulukları olarak buralara ilgi göstermediler.
Gelen Moğollar derin islami geleneklerden yoksunlardı, bir kısmı İslam bile değildi, bir iki asır kalarak en sonunda 15 yüzyılın başında büyük çoğunluğu terkedip geri döndüler. Bazı kalıntıları elbetteki kaldı.
Harezmlilerin varlığı daha o dönemde sona erdi. Onlar bir bakıma kaçkındılar, gelip Rum Selçuklu Sultanlarına sığınmışlardı, onlardan önemli postlar, topraklar ve zenginlikler umuyorlardı. Umduklarını bulamadılar. Serkeşliklere kalkıştılar, talancılığı İslam dünyasında denediler. Yaptıkları, hem Rum Selçuklularının, hem de Eyyübilerin politikalarına ters düşüyordu, iktidarlarını sarsıyor, egemenlikleri altındaki topraklarda karışıklıklara sebep oluyordu. Bu iki devletin bazen ayrı ayrı, bazen de birlikte vurdukları darbelerin ardından Harezmîler çabuk çöküp dağıldılar.
Tabii Oğuz istilaları, ardından birinci ve ikinci Moğol dalgaları çok sert, vahşi ve hızlı geldi, ama öyle hemen birkaç yıllık gel-git dalgaları biçiminde çabuk biten olaylar olmadı. On birinci yüzyılın başından 13. yüzyılın ortalarına kadar Oğuz-Türkmen istila ve egemenlik dönemleri, 13. yüzyılın ortalarından 15 yüzyılın başına kadar da ta Ege kıyılarına, Bursa’ya, Karadeniz’e kadar giden, İzmir’e bile pençe atan Moğol dalgaları yaşandı. Toplamda 300-350 yılı aşan bir dönem söz konusu oldu.
İstilalar, ilk andaki yakıp yıkmalar, katliamlar biçiminde gerçekleşmiş olsa da daha sonra istilacılıktan göçebelikten yerleşik ya da yarı göçebe hayata geçiş, iktidar ve devlet kurumlarının oluşması, yeni nesilllerin ortaya çıkmasıyla birlikte, kalıcı, önceden varolan yerli halklarla yan-yana, içiçe, kâh savaşıp kâh barışmaya, kâh işbirliğine yol açan yaşam biçimlerini getirdi.
Türk tarihçileri gözardı etseler de, Rum Selçuklu devletinin Klikya, Kapadokya, orta ve batı Anadolu’da, Ege kıyılarında ortaya çıkması, bir ara İznik’i ele geçirip, Marmara’ya, İstanbul Boğazı’na kadar uzaması, Birinci Haçlı Seferi’yle tekrar Kayseri, Sivas ve Konya’ya kadar gerileyerek ikinci bir hamleyle yeniden yayılmaya başlaması, büyük ve güçlü bir devlete dönüşmesi Anadolu’nun İslamlaşmasında Malazgirt Savaşı’ndan daha büyük bir rol oynadı.
Rum Selçuklularının fethettiği topraklara Türkmenlerin yanısıra Moğollar, Harezmîler ve Kürtler de büyük toluluklar halinde gelip yerleştiler. Aslında daha başından beri, bu topluluklar beraberce sözkonusu toprakları ele geçirdiler, bunların içinde Rum Selçukluları iktidarın başı olarak öne çıktılar.
Ayrıca Hristiyanlıktan ve başka dinlerden islamlaşan Rum, Ermeni ve Asuri-Süryaniler de sözkonusu nüfusa katıldı. Sayıları hiç de az değildi, büyük topluluklar oluşturuyorlardı. Hristiyan olarak varlıklarını sürdüren Rum, Ermeni, Gürcü ve Frankları da özellikle belirtmek gerekir. Bir ara Kırım’dan büyük Tatar savaşçı toplulukları da kimi Rum Selçuklu sultanlarının daveti üzerine geldiler.
Türkmen, Kürt, Moğol ve Müslümanlaşan Hıristiyan beyleri, Selçuklularca Roma’nın sınır boylarına uc beyleri, Kara Deniz’in, Ege ve Akdeniz’in sahillerine emir sevahiller (sahil emirleri) olarak yerleştirildiler. Bunlar hem sınırları koruyor, hem de gaza ve fetihlerle toprak genişletiyolardı.
MOĞOL İLHANLI DEVLETİ EGEMENLİĞİ
Moğolların devasa bir dünya imparatorluğuna dönüşmeleriyle, güneybatı kolları; İran, Azerbaycan, Ermenistan, Kürdistan, Gürcistan, Arap ve Acem Irak’ı alanları üzerinde ta batı Anadolu’ya kadar olan topraklar bir birim sayılarak yönetimi Cengiz Han’ın torunlarından Hülagü Han’a verildi ve burada Moğol İlhanlı devleti kuruldu. Hülagü’dan sonra oğulları ve yakın idarecileri bu toprakları yöneten büyük hanlar ya da Anadolu genel valileri oldular.
1243 Köse Dağı Savaşı’nda İlhanlılar Rum Selçuklularını yendi. Yanilgi, Selçukluların sonunun başlangıcı oldu. Önce boyun eğmeler, daha sonra vasallık ve giderek daha büyük ölçülere varan bağımlılıklar nedeniyle devlet zayıfladı, merkezi otorite kayboldu, farklı iktidar odakları doğdu. Daha önce Selçuklu sultanlarına bağlı olan beylikler önce yarı bağımsızlaştılar, ardından yarım asır sonra (14 yüzyılın başında) Selçuklular büsbütün ortadan kalkıp Moğol dönemi başlayınca, Moğol İlhanlı hanedanlarına bağlanmaya başladılar.
Çok geçmeden, önce Merağe’de sonra Tebriz’de bulunan İlhanlı iktidar merkezinde de çekişme ve kavgalar başlayınca, devlet yavaş yavaş kabuğuna çekildi, çatırdadı, periferiden merkeze doğru yayılan bağımsız oluşumlar boy gösterdi.
Anadolu’da ilk bağımsız beylik dalgası, Selçukluların zayıflayıp dağılmalarıyla, ikinci dalga ise Moğol-İlhanlı devletinin ortadan kalkmasıyla oluşmuştur.
İlk dalgaya Karamanlılar, Germiyanlar, Candariler, Menteşa Beyliği, Aydınoğulları, Osmanlılar Beyliği, Saruhanlar vs örnek gösterilebilir, İkinci dalgasya Eretna Beyliği, Kadı Burhaneddin devleti, Amasya Kürt Emareti, Erzincan Taceddinoğulları, Mutaharten beylikleri vs gibi beylikler örnek verilebilir. Birinci dalga beylikler daha çok Selçuklular kaybolunca, ikinci dalga beylikler de Moğol/İlhanlılar dağılınca ortaya çıkmışlardır.
Her iki dalga beyliklerinin bağımsızlık dönemleri, içlerinde en hızlı gelişip, yayılma koşulları bulunan Osmanlı Beyliği’nin önce batıya, Trakya ve Balkanlara yayılması, ardından Anadolu’da beylikler arası rekabet ve savaşlarda güçlenmesi neticesinde, ister zorla, ister ittifak ve anlaşmalarla bu beyliğin topraklarına katılmalarıyla son bulmuştur. Tabii Anadolu Beylikler döneminin sona ermesi 150-200 yıllık uzun bir dönemi almıştır ve bu dönemde batı ve orta Anadolu’da, Ak Deniz, Ege ve Kara Deniz sahillerinde onlarca bağımsız devlet iz bırakmıştır, güç ve miraslarını Osmanlı devletine devretmiştir.
Bağımsız beyliklerin Osmanlılara entegre olma süreci, bir ara Timur’un 15 yüzyılın başında, batıya, ta Ege’ye, İzmir ‘e ve Bursa’ya kadar uzanan istilası döneminde, onun Ankara Savaşı’nda dördüncü Osmanlı padişahı Birinci Bayezid’i yenip esir alması, onun esarette ölmesi, Osmanlı merkezinde fetret döneminin, iktidar kavgalarının başlamasıyla sekteye uğramıştır. Her biri bir biçimde Osmanlıya bağlanmış olan beyliklerin hanedan başları, bu dönemde Timur’un desteğini alarak tekrar eski toprakları üzerinde beyliklerini kurmuşlardır.
1405 Ankara savaşıyla başlayan beyliklerin yeniden canlanma dönemi, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesine kadar uzamış, ancak İstanbul’un fethi Osmanlının Anadoludaki egemenliğini tam pekiştirmiş, modern tanım çerçevesinde Osmanlının devlet oluşumu tamamlanmıştır. Bundan itibaren Osmanlı bir beylik değil, büyük devlet, başları da bey ya da emir değil, padişah ve sultandırlar. Osmanlı devletini imparatorluk yapan ise, Kürtlerin kazandırdığı Çaldıran Savaşı ve ardından Memlük devletine son veren Suriye, Mısır ve Arabistan seferleridir.
*****
İşte Amasya beyliği, Moğol-İlhanlı devletinin yıkılma sürecine girdiği bir dönemde, merkezi otoritenin batı Anadolu’dan çekilmek zorunda kalması karşısında, yetkilerin Anadolu’nun genel valilerine, yörenin farklı emir, paşa, bey ve komutanlarına verilmeye başlanmasıyla Kürtler’e devredilen bir emaret olmuştur.
Başta, Amasya, İlhanlıların Batı Anadolu’daki vasalları Eretna Devleti’ne bağlıydı. Amasya Kürt Beyliği’ni kuran hanedanın ileri gelenleri, Eretna devletinin Amasya, Kayseri, Sivas, Tokat, Şarki Karahisar gibi şehirlerinin emirleri olarak çıkıp güçlendi, Eretna Devleti’nde, iktidar kurumlarının Eretnaoğullarından Kadı Burhaneddin Ahmed’e geçtiği bir dönemde, ayrılıp bağımsızlığını ilan etti. Varlığını daha çok Karamanlılara, Kadı Burhaneddin Ahmed emirliğine, daha az ölçüde de akrabaları olan Kürt Candaroğullarına karşı korumaya çalışan Amasya Emirliği, doğudan gelen Timur istilası, Memluk basıncı, en çok da Kadı Burhanedin ile Karamanoğulları sıkıştırmaları karşısında, isteğiyle Osmanlı devletine katılmayı seçti. Başta Amasya şehri olmak üzere bağlı küçük büyük şehir ve kasabaları anlaşmayla Osmanlı topraklarına katıldı[5].
Bir dönem Osmanlı devleti içinde de emirliklerini sürdürdü bu Kürt hanedanı. Ancak daha sonra bildiğimiz gibi Amasya Osmanlı padişah çocukları şehzadelerin emirlik ya da valilik yaptıkları bir sancak olmuştur.
AMASYA KÜRT EMİRLİĞİ’NİN DOĞUŞU
Beyleri Emir Bahaeddin Kürd Bey (ö. 1343) olan konumuza ilişkin Kürtler, Amasya’nın güney batısında otururlardı. Amasya Tarihi yazarı Hüseyin Hüsameddin Abdizade’ye[6] göre kardeşi Sevincer de tanınmış biriydi ve bunlar Boşakî Kürtleri olarak bilinirlerdi. Yazar, Bahaeddin Kürd Bey’in Kayı (Qayi)’nın, onun da Boşakî’nin oğlu olduğunu yazar, hatta bu nedenle aileyi Oğuzların Kayı boyuna bağlar. Ancak bilindiği gibi geçmişten günümüze değin orta ve batı Anadolu’da adı Kayı olan pek çok köy var ve bunların çoğunda Türkmen Kürt karışık, bazılarında sadece Alevi Kürtler yaşarlar.[7]
Baba Kayı Bey, Selçuklu Sultanı İkinci Mesûd’a bağlıydı. Yaşadıkları yerler 20. yüzyıl başında bile Kürtler Çiftliği, Kayı Kürtler, Kayı, Sevincer diye tanınan köylerdir.[8] Anlaşıldığı kadarıyla sadece Kürt Bey’in babasının adıyla Kayı köyü yok, amcasının adıyla Sevincer köyü de var.
Aslında karşılaştığımız tarihi kaynaklardan henüz Kürd Bey’in esas adını öğrenemediğimiz söylenebilir. Emir olduğu, bir hanedan soyundan geldiği bilgileri var. ’’Bahaeddin’’ de ’Kürd’’ de onun muhtemelen gerçek adları değil, ünvanları/lakaplarıdır. Tarihte kahramanlıklar, başarılar gösterip kendi kavimlerine ait adlar ya da çeşitli övücü lakaplar alan yöneticilere her devirde, her millette ve her düzeyde çokça rastlanır. Örneğin Selaahaddin Eyyübi’nin adındaki hem ’’Selahaddin’’ hem ’’Eyyübi’’onun ünvanlarıdırlar. ’’Selahaddin’’, ’’dine bağlı, sadık’’ anlamındadır,’’Eyyubi’’ de babasının adı ’’Eyyüp’’ten ve bu adın kurulan devlete verilmesinden gelir. Selahaddin’in doğuştan verilen esas adı ’’Yusuf’’tur. Bunun gibi değişik sultan ve padişahlara verilen ’’Alaeddin, Kutbeddin, Seyfeddin, Mübarezzeddin, Gıyaseddin, Şemseddin, Şerefeddin, Bahauddin, Kürdî, Turkmanî, Farisî, Arabî, Acemî, İsfahanî, Bağdadî, Mısrî’’ vb adlar hep lakaptır ve bazan bunlar birbirine çok yakın hatta aynı dönemlerde yaşayan yöneticilere verildiği için isimler birbirine karıştırılabilmekte, büyük yanlışlıklara yol açabilmektedir.
Emir Bahaeddin Kürd Bey’de de gerçek adı bilmediğimiz görüşündeyim. Aynı yörede Şikarî de Karamanname’sinde ’Hacı Bahaeddini Kurdi’ diye başlangıçta Sivas’ta emirlik yapmış bir Kürt beyinden bahsetmektedir. Muhtemelen ilk dönemlerdeki yaşamlarına ilişkin bu iki beye ait bilgiler birbirine karıştırılmıştır. Ama daha sonraki anlatımlardan ve gelişmeleren bu iki beyin kesinlikle ayrı dönemlerde yaşayan iki ayrı şahsiyet oldukları söylenebilir. Emir Bahaeddin Kürd Bey 14. yüzyılın ilk yarısında yaşamış, Amasya emiri olarak görev yapmış, Moğol/Îlhani döneminde yükselmiş, bu çerçevede başında bir Moğol beyliği olan, sonra onların iç çekişmeler, zayıflamalar sonucunda çekilmeleri nedeniyle başka beylikler gibi bağımsızlıklarını ilan eden Eretna devletinin sınırları içinde Eretna Bey’e idari görevler yapmış, Amasya emiri olmuş, Eretna devletinin de zayıflamasıyla bağımsızlığını ilan etmiş Amasya Kürt Emirliği, Kutlu Şeh Beyliği ya da Şadgeldi Emareti gibi adlarla anılan emirliğin ilk emiri olmuştur. Oğulları Hace Ali ve Hacı Kutlu Şah İbn Kürd oldukça tanınmışlar ve Eretna beylerinin Sivas ile Kayseri valiliklerini, vezirliklerini yapmışlardır. İbni Kürd Kutlu Şah, Kürd Bey’in ardından Amasya Emiri olmuştur.
Şikarî’nin bahsettiği Hacı Bahadin-i Kurdi ise Selçukluların en güçlü döneminde Sivas’ın emirliğini yapmış, Karamanoğullarının saldırılarına uğramış ve bu yöreleri kaybetmiştir. Ancak daha sonraki dönemlerde, onu Rum Selçuklularının Ege’de (bugünku Muğla ve Aydın yörelerinde) Emir Sevahili (Sahil Beyi) olarak görüyoruz. Bu dönemde artık genellikle Karamanoğullarıyla iyi geçinme ya da ittifak siyasetleri izlemiş, zaman zaman da karşı karşıya gelmiş, sonunda Cimri olayında Karamanlılar tarafından öldürülünce yerine oğlu Menteşa Bey geçmiştir. Menteşa Bey de Selçukluların dağılmasından sonra Türklerin Menteşe Beyliği dediği Bağımsız Menteşa Devleti’ni kurmuştur. Menteşa Devleti bir Kürt beyliğidir.
Genellikle bütün kaynaklarda Emir Sevahil Hacı Bahaeddin-i Kürdi olarak bilinen bu beyin adı İbni Bibi’nin Selçukname’sinde, Emir Sevahil (Sahil Beyi) Bahaüddin Muhamed olarak geçer ve buradan Menteşa Beyliği’nin kurucusu Menteşa’nın emir sevahil olan babasının esas adının Muhammed olduğu anlaşılır.
Açıkça Amasya emiri Emîr Bahaeddin Kürd Bey ile Hacı Bahaeddin [Muhammed] Kurdi iki ayrı şahsiyettir, gerçek adları ile değil ayni olan lakapları ile tanınmışlardır, ilk dönemleri bazı kaynaklarda birbirine karıştırılmış olsa da bunlar ayrı emirlerdir.
Emir Bahaeddin Kürd Bey, Moğolların Anadolu’yu istila etmeleriyle beraber giderek zayıflayan, 1243 Köse Dağı Savaşı yenilgisiyle adım adım Moğol vesayeti altına giren, 14. yüzyılın başında da tarihe karışan Rum Selçuklu devletinin yıkılışı döneminde Moğolların egemenlik alanında olan Amasya’da ortaya çıktı ve Moğol Beyi Ertena Bey zamanında emirlik elde etti. Eretna Devleti Selçuklular Moğol saldırısı altında zayıflayıp dağılırken orta ve batı Anadolu’da genişleyen, yıldızı parlayan Moğol/İlhaniler’e bağlı bir devletti. Sivas, Kayseri, Amasya, Tokat ve Erzincan yörelerini aşan bir geniş alan üzerinde kurulmuştu.
Kürd Bey, Moğol/İlhanlılarının son sultanı Ebu Said Bahadır Han’ın bey ve elçilerinden Amasya’lı Sunkuroğlu Şehabeddin Ahmed Bey sayesinde emaret elde ederek Sultan Ebu Said’in gözdesi olmuştu. Kürd Bey, Rum Selçuklu devletinin son sultanlarından İkinci Mesut’un oğlu Sultan Altunbaş’ın kızıyla evliydi, onun biricik koruyucusu ve defalarca kendisini yeniden tahta çıkarıp Rum Selçuklu sultanlarının kaybolan iktidarlarını yeniden geri getirmeye çalışan biriydi.
Birinci Eretna Bey sağ iken o da aynı amaçlar etrafında Kürd Bey’le işbirliği içinde çalışıyordu, ancak ölümüyle yerine geçen oğulları ve torunları Eretna Devleti’ni iyi idare edemeyip, eğlence ve zevke batınca devletleri zayıfladı, sözkonusu planlar da terkedildi. Eretna Beyliği ile Amasya Emirliği kopuş süreci yaşadı. Vezir Kadı Burhanedddin Ahmed iktidarı ele geçirince de devamı olan Kadı Burhaneddin devleti Amasya Devleti’ne büsbütün düşman oldu. Çatışma ve çekişmeler ikisinin de son bulmasına dek sürdü.
Kürd Bey’in oğulları Hacı Kutlu Şah, Doğan Şah ve Bedreddin Gazan/Kazan Şah oldukça tanınmışlardı. Bunlar Selçuklu İkinci Mesut’un oğlu Sultan Altunbaş’ın kızından doğmuşlardı.[9] Ayrıca Hoca Ali Şah ile Hayreddin Halil Bey adlı iki oğlu daha vardı. Muhtemelen başka evliliklerden doğmuşlardı.
Hüseyin Hüsameddin, Hace Ali Şah ile Hayreddin Halil Bey’in kardeş olduklarını belirtir, ama bunların Kürt Bey’in oğulları olduklarına değinmez, yakın akraba olarak işaret eder. Bezm u Rezm’de bunlar arasında akrabalık ve kan bağları açık değil. Şikarî, önce Eretna Bey’in, ölümü ardından gelen oğulları Mehmet Bey (Sivas emiri) ile Cafer Bey (Kayseri emiri)’in yönetiminde vezirlik yaptıkları dönemleri anlatırken, birini hep Hace Ali, diğerini İbn Kürd olarak vermekte ve kardeş olduklarını açıkça yazmaktadır.[10]
Konya’nın fethedilmesinde açık adını verdiği halde Şikarî’den İbn Kürd’ün aslında Hacı Kutluşah İbn Kürd olduğu anlaşılamamaktadır. Ancak Hüseyin Hüsameddin, Amasya Tarihi’nde açıkça Hacı Nureddin Kutluşah ibn Kürdadını vermektedir. Her ne kadar Hüseyin Hüsameddin ilk başta Kutlu Şah ve babası Emir Bahaeddin Kürd’ün ne Moğol ne de Kürt, Türkmen olduklarını idia etmekteyse de, daha sonra olayların akışı içinde verdiği bilgilerle bu hanedanın Kürt olduğu gözler önüne serilmektedir.
Moğol (İlhanlı) devletinin egemenliği altındaki şehirlerden olan Amasya emiri olduğu için Emir Bahaeddin Kürd, bazı Arap tarihçilerince Moğol beyi olarak verilir. Bu sadece onun dönemin Moğol/İlhanlı sınırları içindeki bir şehrine emir olmasından dolayıdır.
Daha sonra, tarihleri genişçe ele alındığında görülebileceği gibi, Emir Bahaeddin aslen Kürd olduğu için bu adı almıştı. Kaldı ki onun emirliği, oğulları ve torunları döneminde giderek genişledi, güçlendi, ardından Moğolların da zayıflamasıyla, torunu Hacı Mîrî (Emir Şadgeldi Paşa/Padişah diye yazan kitabeler var) tarafından Amasya’da bağımsızlık ilan edildi. Bundan sonra emirlik Kürdoğulları Beyliği olarak anıldı. Emirlikten önce Bahaeddin Kürd Bey, ailesi ve aşiretiyle Amasya şehrinin güney batısında oturuyordu. Onların yaşadıkları yöreler, Kürtler Çiftliği, Kürtler mahallesi, daha sonra genişlemeyle Kürtler Köyü olarak anıldı. Elbette ailenin başka adlarla köyleri de vardı.
Aslında kendi yurtlarında ya da farklı yörelerde, kendi hanedan ve soylarıyla yöneticilik yapıp, sadece üstlerindeki krallık, sultanlık, halifelik ya da imparatorluklar nedeniyle, hatta onlar dağıldıktan sonra topraklarına onların verdiği fermanlarla miras olarak yönettikleri için kendi adları yerine onların adlarıyla anılma, dünyanın farklı dönem ve yerlerinde sık olmuştur. Eyyübi sultanları Kürt oldukları halde, iktidar coğrafyaları Haşimi, Emevi, Abbasi ve Fatimi halifelerinin alanları olduklarından, adları ve idareleri bazı tarihçiler[11] tarafından Arap sultanları, maiyetlerine Araplar, ordularına Arap orduları, ya da Arap toprakları denmiştir. Hem Arap hem de Kürt olarak benimseyip adlandıranlar da var.
Büyük Selçuklular da İran Acem toprakları üzerinde egemenlik kurduklarından, Acem/İran Selçukluları, Kutalmış soyundan gelen batı Selçukluları Roma İmparatorluğu’nun toprakları içinde egemen hale gelip devlet oldukları için Rum Selçukluları, aynı şekilde Osmanlı sultanları da Rum sultanları olarak adlandırılmışlardır. Bu adı bizzat Selçuklu ve Osmanlı hanedanları benimsemişler, zaten çokça Roma kral ve prensleri ya da vasallarıyla evlilikten gelen yakın akraba ilişkilerine sahiplerdi. Rum Selçuklu sultanlarına, milliyetçiliğin doğuşundan sonra, özellikle de Cumhuriyet döneminde Anadolu Selçukluları dendi. Devletin sahipleri kendilerini hiç böyle adlandırmadılar.
Emir Kürd Bey’e dönersek, ’Kürd’ kelimesi Emir Bahaeddin’in adıyla sınırlı kalmamış, bütün hanedanlık ailesi, aşiret ve taraftarlarına Kürtlük sıfatı verilmiştir. Örneğin, Emir Bahaeddin Kürd’ün ardından Amasya emiri olan oğlu Hacı Kutlu Şah İbn Kürd (Kürdoğlu), Kürd Bey’in oğlu olduğu için bu sıfatla adlandırılmıştır.
Bahaeddin Kürd Bey, bir ara Amasya emirliğini yitirince, Eretna Bey tarafından Kayseri emirliğine tayin edildi, ailesi, akrabaları ve maiyetiyle gidip bir dönem Kayseri emirliği yaptı. Bu dönemde nüfuslarının çokluğundan dolayı Kayseri’de bir mahalle oluşturdular ki geçen yüz yılın başına kadar da bu mahalle, Kürtler Mahalesi olarak adlandırılıyordu.
Hemen hemen bütün eski tarihi kaynaklarda İbn Kürd olarak geçen Hacı Nureddin Kutlu Şah İbn Kürd’ü Şıkari, Karamanname adlı eserinde Konyayı fethetme olayını anlatırken bir kez Moğol Hacı Kutlu Şah, başkaca da hep Kürt Hacı Kutlu Şah olarak verir.
Daha önce vurgulandığı gibi, Emir Bahaeddin Kürd, Selçuklu şehzadesi Sultan Altunbaş’ın damadı ve yegâne koruyucusu idi. 1319 (719) yılında Selçuk şehzadeleri katledildiğinde, Sultan Altunbaş’ı çiftliğinde gizleyerek öldürülmekten kurtaran Kürd Bey’di. Kürd Bey, gayet tedbirli, cesur bir insandı. Sultan Eretna’nın gözdesi, Amasyalıların sevdiği biriydi.[12]
İlhanlı Sultanı Ebu Said Bahadır Han tarafından tüm Anadolu valiliğine getirilen Emir Timurtaş (Demirtaş, Temirtaş, Timurtaş Noyan, babası Emir Çoban Noyan da İhanlıların Anadolu valisiydi) daha sonra meydana gelen olaylar sonucunda Sivas’dan Mısır’a kaçınca bağışlanan Sultan Altunbaş, Taşan Bey’in idaresinde bulunan Simre Çiftliği’nde münzeviyane bir hayat yaşıyordu.
Amasya beylerini Yakub Şah aleyhine çevirmeğe ve onu tasfiye etmeğe çalışan Birinci Eretna Bey, Simre çiftliğinde kendi halinde oturan İkinci Mesud’un oğlu Altunbaş’ı çok tutuyordu. Bu yüzden Altunbaş’ı Amasya tahtına getirmeye çalışan Kürd Bey ile Taşan Bey’i koruyup cesaretlendirmekten geri kalmıyordu.
Emir Süleyman Bey, babası Yakup Şah’ın emaretini kabul eden beylerin gücüne dayanarak Amasya vilayetini babası namına idare idiyordu. Kürd Bey ile Taşan Bey Sivas’tan gelip Amasya dolaylarındaki beylerle ittifak ederek Sultan Altunbaş’ı tahta çıkarmak için anlaşma yaptılar. Pervane Bey oğlu Emir İlmeddin Süleyman Bey, olanca kuvveti ile bu anlaşmayı destekliyordu.
Sultan Altunbaş, Amasya’da 1337 yılı yazında (737 yılı sonunda) ikinci defa Selçuklu tahtına oturdu. Resmen Selçuklu padişahı olarak Emir Celaleddin Taşan Bey atabegi; Emir Bahaeddin Kürd Bey beylerbeyi, Pervane Bey oğlu Alaeddin Süleyman Bey vezir, Gümüşlüzade Celaleddin Abdullah Çelebi de müstevfî (defterdar) oldular.[13]
Kürd Bey’i destekleyen Amasya beyleri içinde Sunkuroğulları el-Hac Kemaleddin İsmail ve Şücaeddin Süleyman Beylerle saygın beylerden Gül Beyoğlu İzzeddin Mehmed Bey vardı. Bunların yardımıyla Kürd Bey ve Taşan Bey, Sultan Altunbaş’ı çiftliğinden alıp büyük bir törenle Amasya’ya getirdiler, tahta çıkararak bitmiş Selçuklu saltanatını diriltmeye çalıştılar. Lakin Sultan Altunbaş yirmi iki yıldan beri kâh Taşan Bey’in, kâh Kürd Bey’in çiftliklerinde, ardından Sultan Ebu Said Bahadır Han tarafından kendisine mülk olarak verilen Simre Çiftliği’nde inzivaya çekilmiş bir hayat yaşıyordu. Oldukça ihtiyarladığından zihinsel ve bedensel faaliyetleri nerdeyse durmuş, bütün işlerini Taşan ve Kürd Beylerin ellerine vermişti. Saltanatı kuru bir ünvandan ibaretti. Kendisine Gazi Çelebi ve Şah Melik Çelebi de denirdi.
Kısacası Amasya vilayetinde emirlik nüfuzu Taşan ve Kürd Beylere devrolarak şehir bu tarihten itibaren Sivas emiri Eretna Bey’in nüfuzu altına girdi. İlhanlıların emiri Timurtaşoğlu küçük Şeyh Hasan Bey’in (Şeyh Hasan-ı Sağir’in) etkisinden ve Hacı Yakub Şah’ın elinden çıktı.
Emir Timurtaşoğlu Şeyh Hasan Bey’le Yakub Şah Amasya vilayetinde etkilerinin yok olmasından dolayı çok etkilenmişlerdi. Fakat Irak emiri Büyük Şeyh Hasan Bey(Şeyh Hasan-ı Kebir)’le pek meşgul olduklarından, Erzincan ve Karahisar-ı Şarkî beylerini, özellikle de Niksar emiri Taceddin Doğan Şah’ı kışkırtarak Eretna Bey’le Amasya beylerbeyi Kürd Bey’i tehdit ediyorlardı.
Sultan Altunbaş’ın emirleri sayılan Amasya beyleri de bu sırada aralarına giren ayrılık ve kıskançlık nedeniyle birbirine girmişlerdi. Halfet Gazi ve Gül Beyoğulları Kürd Bey ile Taşan Bey’in etkilerini bir türlü hazmedemiyorlardı. Sultan Altunbaş bunları iyi idare edecek yetenekte değildi.
Mısır Memluklarının gönderdiği yağmacılar nedeniyle, ayrıca Amasya beyleri arasındaki çelişkilerin büyümesi döneminde Niksar emiri Doğan Şah, hem kendi hem de Emir Timurtaşoğlu Şeyh Hasan Bey’den aldığı önemli güçlerle Niksar’dan kalkıp Amasya üzerine yürüdü. Taşova çarpışmasında Kürd Bey ile Taşan Bey’i yenerek 1340 ortalarında (741 yılı başında) Amasya’yı işgal etti.
Doğan Şah, Emir Timurtaşoğlu Şeyh Hasan Bey’in itibarını iade ederek, Kürd Bey, Taşan Bey ve Gazi Çelebi (Altunbaş) taraftarlarını kaçıp gizlenmekle karşıkarşıya bıraktı. Altunbaş’ı geldiği Simre çiftliğine gönderdi. Kendisi de Amasya tahtında oturdu.
Sivas emiri Eretna Bey, bu duruma karşı olduğu halde, göz yummağa mecbur oldu. Amasya’dan kendisine sığınanlara değer verdi, onları korudu. Bunlardan Kürd Bey’e Kayseri emaretini verdi. Kendisine karşı olan Samgar ve Tac Kızıloğullarını kovdu.
Kürd Bey’in dostu olan Babazade (Baba İlyas soyundan olan) Kutlu Bey’in büyük oğlu Alaeddin Ali Şah, Eretna Bey’in yanında saygın bir yere sahipti. Kürt Bey de Ebu Said Bahadır Han emirlerinden cesur, tedbiri elden bırakmayan etkin biriydi. Bu dönemde Kayseri’de büyüyen Kürtler Mahallesi, Emir Bahaeddin Kürd’ün çocuklarının, idarecilerilerinin ve akrabalarının ikamet ettikleri bir yerdi.[14]
Eğribük Muharebesi
1341 (742) tarihinde Amasya Eretna Bey taraftarı Habiloğullarından Zeynedin Tuli Bey tarafından ele geçirildi. Emir Timurtaşoğlu Şeyh Hasan Bey, Amasya vilayetinin kaybedilmesine oldukça üzülmüş, Eretna Bey’le savaşmaya karar vermişti. Ancak büyük rakibi, düşmanı olan Irak valisi Şeyh Hasan-ı Kebîr’in ve Cihan Timur Han’ın saldırılarından endişelendiğinden kardeşi Melik Eşref Han, Cihan Timur Han üzerine, sonra düzenlediği büyük bir orduyu da seraskeri Hacı Yakub Şah ile Süleyman Han’a katarak Eretna Han üzerine gönderdi. Eretna Han da bütün kuvvetiyle gelenleri karşıladı.
Hacı Yakub Şah ve Süleyman Han ile Eretna Han orduları Sivas ile Erzincan arasındaki Eğribük denen ovada karşı karşıya geldiler. Kanlı bir savaş oldu. Eretna Han ve Amasya beyleri 11 Kasım 1343 Pazartesi günü (eski tarihler 744 yılı cümadelahirinin on dördüncü perşembe gününde diyorlar ama bu tarih Pazartesi gününe rastlıyor) Süleyman Han’ı ve Moğolları yendiler, kesin bir zafer elde ederek Moğol etkisini Anadolu’dan silip süpürdüler.’’[15]
Müneccimbaşı Camî’ü’d-Düvel’de: “Emir Timurtaşoğlu Şeyh Hasan-ı Sagir’in, ordusunun bozulmasına oldukça canı sıkıldı, düşmana karşı müsahele ve mümaşat ettiğine kanaat getirdiği Hacı Yakub Şah’ı 744 yılında (1343) savaştan dönünce idam ettirdi. Hacı Yakub Şah’ın tutkunlarından olan zevcesi İzzet Melek Hatun da Şeyh Hasan Sagir’i serhoş bir halde yatarken aynı yılın recebinin yirmi yedinci salı gecesi (12 Aralık 1343 Pazartesi gecesi) cariyelerine boğdurdu.” diyor.[16]
KUTLU ŞAH İBN KÜRD
Eğribük Ovası savaşında zafer kazanılmış ama Kayseri Emiri Bahaeddin Kürd öldürlmüştü (1343). Yerine oğlu El-Hac Nureddin Kutlu Şah İbni Kürdgeçti. Kutlu Şah, bu savaşta büyük yararlıklar göstermişti. Amasya emiri Zeyneddin Tuli Bey de zafere yol açanlardan olmuştu.
Nureddin Kutlu Şah, daha sonra Zeyneddin Tuli Bey’in ölümü üzerine Kayseri emaretinden gelip Amasya emiri oldu. Müneccimbaşı, onu el-Hac Kutlu Şah Bin Kürd ve Kutlu Şah el-Kürdî diye tanıtır, soy olarak Kürt ya da Moğol olduğunu yazar.[17]
Kutlu Şah’ın çağdaşı olan tarihçi Selahaddin es-Safedî A’yanü’l-Asr adlı eserinde, Moğol ümerasından Nureddin Kutlu Şah el-Vaşakî (Boşakî/Boşaqî?) der.
Kendisine Şikarî de Karamanname’de, hep Kürt Kutlu Şah ya da İbn Kürd dediği halde bir yerde Moğol Kutlu Şah der.[18]
Bu sıfatlandırma, onun Moğol olmasından değil, Rum Selçuklu şehirlerinin bir dönemde Moğol idaresine ya da etkinlik alanına girmesinden dolayıdır. Selçuklulara bağlı olan emirlerin, onların Anadolu ve Rumdaki şehirlerinin 13. Yüzyılın ortalarından itibaren Moğol-İlhanlılarca fethedilip yönetilmesi, 14. Yüzyılın sonuna kadar bu egemenliğin Amasya, Tokat, Kayseri ve Sivas yörelerinde varlık sürdürmesi nedeniyle kendilerine, Kürt, Türkmen, Moğol ya da başka bir kavimden de olsalar Moğol emirleri dendi.
Selçukluların dağılmasından sonra önemli bir kısım beylikler (bir ihtimal Osmanlı Beyliği de) önce Moğol egemenliğini tanıdılar, onlar adına hutbe okutup para bastılar. Ancak Moğollar zayıflayıp çekildikten sonra tam bağımsızlık ilan ettiler.[19]
Kutlu Şah’ın hangi tarihte Amasya emiri olduğu bilinmemektedir. Ondan önceki Amasya Emiri Zeyneddin Tuli’ın ölüm tarihi de beli değil.
KUTLU ŞAH’IN AMASYA EMİRLİĞİ DÖNEMİ
Bu emirin adı, Kuyud-ı atîka ve Amasya Sicilatı’nda bazı camilerin adı verilirken Mescid-i Şerîf Muslihiddin Kutlu ya da Cami’i Şerîf el-Hac Nureddin Kutlu Şah diye yazılmaktadr. 20 yüzyıl başında viran bir halde duran bu caminin 1355 (748) yılından itibaren varlığı bilinirdi.
Hüseyin Hüsameddin’e göre, bundan, Hacı Kutlu Şah’ın 1346 (747) yılında Amasya emiri olmuş olabileceği tahmini yapılabilir.
Hacı Kutlu Şah’ın zamanında, Amasya’nın kadılar kadısı Mevlana Nureddin Osman bin Yakub ez-Ziyarî, defterdarı Babazadelerden (Baba İlyas sülalesinden) Hace Fahreddin Mehmed bin Abdullah el-Cevherî idi. Hace Fahreddin Mehmed Çelebi, Eretna Han’ın veziri olan Kutlu Bey oğlu Hace Alaeddin Ali Şah’ın amcası oğluydu. Sabık Amasya kadılar kadısı İmadeddin Ömer bin el-Halatî(Xelatî) de Eretna Han’ın kazaskeri olmuştu.
Hacı Kutlu Şah’ın zamanında Kastamonu emiri İbrahim Bey’in 1347(748)’de ölümüyle yerini Süleyman Paşazade Adil Bey tuttu. Ankara’nın beyi, Devlet Şah oğlu Melik Nasreddin Bahtiyar Bey’di. Konya hükümdarı Karamanoğlu Hayreddin Halil Bey bin Mahmud idi. Larende (Karaman) şehrinde oturmaktaydı.
Elbistan’ın emiri, Dulkadiroğlu Zeyneddin Karaca Bey bin Ali Bey’di. Elbistan’da otururdu. Mısır Memlüklerine bağlıydı. Divriği beyi Çağrıoğlu Mehmed Bey, bazen Eretna Han’a, bazen de Karaca Bey’e ağilimli olarak yönetirdi. Oğlu İbrahim Bey’di.
Ancak Eretnaoğullarıyla Karamanoğulları arasında evlilikten gelen akrabalık bağları olduğundan birbirlerine karşı saygılı davranırlardı. Karamanoğlu Halil Bey bin Mahmud’un ölümüyle yaklaşık 1350 (751) yılında büyük oğlu Şücaeddin Süleyman Bey Konya yöresine hükümdar oldu. Kendisi Larende (Karaman) şehrinde kaldı, kardeşi Davud Bey’i Konya’ya vali gönderdi.[20]Bilindiği gibi Rum Selçuklularından sonra, başkentleri Konya Karamanoğullarının eline geçti, ondan sonra bu beyliğin iki başkenti oldu; Larende (Karaman) ve Konya.
Amasya, Tokat, Canik, Çorum, Sivas, Kayseri ve Erzincan vilayetleri çevresiyle beraber Eretna Han’ın hükmü ve etkisi altındaydı.[21]
Eretna’nın ölümüyle devlet kötü bir geleceğe yöneldi. Eretna’nın iki oğlu vardı. Büyüğü Cafer Bey, küçüğü Mehmed Bey’di. Mehmed Bey, pek genç olmakla beraber gayet güzeldi. Cazibesi, hüsn ü cemali, her göreni büyülerdi. Vezir Hace Ali Şah, Mehmed Bey’i kayırıyor, kendisini Eretna Han’ın tahtına çıkarmak istiyordu.
Şikarî’de ve Esterabadi’nin Bezm Rezm’inde Mehmet Bey’in güzellik ve çekiciliğinden bahsedilir, onun hem gençken, hem de tahtta olduğu dönemde ilgisi daha çok aşk ve eğlence düzenlemelerinde idi. Kadın hanım, sevgili ve cariyelerinin yanısıra erkek sevgilileri de vardı. Bunlardan bazılarına duyduğu aşk, onlardan ayrı durduğu zamanlarda onu hasta bile edebiliyor ya da devleti idare etme siyasetini etkiliyordu.[22]
Şikarî de Eretnaoğlu Mehmet Bey ile Karamanoğlu Alaeddin Bey’in çocukluktan beri birbirlerine çok yakın arkadaş olduklarını, Konya’da beraber okuyup büyüdüklerini, birbirlerinden ayrılınca hasta düşecek derecede üzüldüklerini, bunların ikisinin birbirlerinin başkentlerini sık sık ziyaret ederek bazen aylarca berabar yaşayıp eğlendiklerini belirtir. Şikarî’ye göre Alaeddin’in kardeşi Karamanoğlu Süleyman Şah ve diğer Karaman beyleri onun bu ilişkilerinden son derece rahatsız idiler. Buna karşın Bezm u Rezm’de Alaeddin’in adı bu duygusal ilişkiler alanında verilmezken Mehmet Bey’e ilgi duyanın Süleyman Şah olduğu belirtilir.
Ayrıca hem Karamanname, hem Bezm u Rezm Amasya Emiri Kürd Bey’in oğlu ve Eretna’nın vezirlerinden olan Hace Ali Şah’ın da Mehmet Bey’e karşı özel ilgi duyduğunu, bundan dolayı da kendisi ile bazı beyler ya da Mehmet Bey’in kardeşi Cafer Bey arasında çekemezliklerin boy verdiğini belirtir. Amasya Tarihi’nde de Hace Ali Şah, Mehmed Bey’in güzelliğine vurulmuştu, oysa kazasker İmadeddin Ömer Çelebi, Hace Ali Şah’ın bu haraketini beğenmiyor, Cafer Bey’in hakkını teslim ediyordu diye belirtilir. Bu çerçevede, Mehmed Bey emir olursa Hace Ali Şah serbestçe vezirlik edecek, memleketin işlerini yönetecekti.
Hace Ali Şah bütün muhalefetlere rağmen Cafer Bey’i tutuklayarak Mehmed Bey’i emirliğin tahtına çıkardı. Böylece Melik Nasıreddin Mehmed BeyEretna hanedanında ikinci hükümdar oldu. [23]
Mehmet Bey’in amcası Erzincan emiri Burak Bey, kardeşi Eretna’ın yerine kendisinin tahta çıkarılacağını umuyordu. Mehmed Bey’in tahta çıkış haberini alınca oldukça öfkelendi ve başkaldırdı. Cafer Bey’e bağlı bazı emirler de Mehmed Bey’in tahta çıkışına itiraz etmişlerdi. Bundan dolayı Burak Bey’in başkaldırısıyla emirliğin merkezi olan Sivas tehdid altına girdi.
Vezir Hace Ali Şah, bu sakınca nedeniyle emaret merkezini Kayseri’ye taşımak zorunda kaldı, Mehmed Bey’i alıp oraya gitti. Sivas emirliğine, koruma gücü olan Amasya emiri kardeşi Hacı Kutlu Şah’ı atadı. Hacı Kutlu Şah, Amasya emaretine oğlu Şahabeddin Ahmed Şah’ı getirerek Sivas’a gitti.
Hacı Kutlu Şah, Burak Bey’i barışçıl bir biçimde Erzincan’a geri gönderdi. Kutlu Şah İbn Kürd, aynı zamanda Eretnaoğlu Mehmed Bey’in askerine serdardı.
Eretnaoğlu Mehmed Bey, genç ve deneyimsizdi. Babasının âlimleri ve deneyimli emirleri topladığı meclise kendi gibi gençleri toplar, onlarla zevk u sefa eder, ne halkın şikâyetlerini dinler, ne de hükümet işlerine bakardı. Veziri Hace Ali Şah’a bile yüz vermezdi.
Mehmed Bey’in bu hali emirleri kendisinden soğuttu. Hace Ali Şah, Mehmed Bey’i baskıyla istifaya zorladı. Çünkü halk onun bu işlere sebep olduğuna inanıyor ve vezirliği sarsılıyordu.
Müneccimbaşı Ahmed Efendi: “Mehmed Bey, hadaset-i sinni belasıyla gençleri başına topladı. Zevk ü sefahatla dem-güzar olarak umur-ı hükumete gençler karıştı. Halkı ve ümerayı bîzar itdi. Nihayet veziri Hace Ali Şah, Mehmed Bey’i haps edip kardeşi Cafer Bey’i emirliğin tahtına geçirdi.” der.[24]
Emir İzzeddin Cafer Bey, üçüncü emir olarak 1353 (754) yılı sonunda, ya da 1354 (755 yılı) başında Kayseri’de babasının yerine geçip oturdu. Mehmed Bey’i tutan beylerden kayınbiraderi Taceddin İbrahim Bey de görevden alınıp yerine Saadeddin Süleyman Şah Tokat emiri oldu.
Mehmed Bey, hapisten kurtulup Konya’ya kaçtı, Karamanoğlu Süleyman Bey bin Halil Bey’e iltica etti. Karamanîlerle Eretna arasında evlilik dolayısıyla akrabalık vardı. Süleyman Bey, Mehmed Bey’i Kayseri emaretine zorla iade etmeye kalkıştı. Kardeşi Davud Bey’i bir askeri güçle gönderdi.
Emir Cafer Bey de ordu serdarı Hacı Kutluşah komutasında askeri bir gücü Karamanlı Davut Bey’e karşı çıkardı.
Karamanoğlu Davud Bey, Konya’yı yönetiyordu. Baskıcı, eğlenceye düşkün bir adamdı, Konya ayanıyla halkını bezdirmişti. Oysa Davud Bey’e karşı gönderilen askeri gücün serdarı Sivas valisi Hacı Kutlu Şah İbn Kürd adil, dindar, mert bir insan olarak tanınmıştı. Sivas ve Amasya halkı onun idaresinden çok memnundu.
Konya ayanı Hacı Kutlu Şah’a haber gönderip kendilerini Davud Bey’in zulmünden kurtarmalarını istiyor, ona bu yolda her türlü yardım ve kolaylığı göstererek Konya Kalesi’ni teslim edeceklerini taahhüt ediyorlardı.[25]
Aslında Hacı Kutlu Şah, önce Cafer Bey’i, ardından Mehmed Bey’i hapsetmesinden, yönetimdeki baskılarından dolayı, kardeşi Hace Ali Şah’tan memnun değildi. Eretnaoğullarının hiç birini de emirliğe yetkin görmüyordu. Her ikisi de rahatlarına, zevk ve sefaya düşkün insanlardı.
Hacı Kutlu Şah, Sivas, Tokat, Amasya ve çevresine birden emirlik yapıyordu.
Müneccimbaşı Ahmed Efendi: “Karaman emiri Süleyman Bey bin Halil Bey, kardeşi Davud Bey’i Konya valisi olarak atamıştı. Davut Bey, pek zalim idi. Bunun zulüm ve baskısından bezen Konya ayanı gizlice ’Kürdî’ yahud ’Moğolî’ olan Hacı Kutlu Şah’a haber gönderdi.
Hacı Kutlu Şah, bilad-ı Rum’a (Sivas’a) vali idi. Konya ayanı Davud Bey’in baskılarından bezmiş olarak Hacı Kutlu Şah’ı davet ederek şehri kendisine teslim edeceklerini taahhüd etmişlerdi. Hacı Kutlu Şah gelip Konya’yı zapt etti. Davud Bey, pek çok zorluklarla kaçıp Larende’ye canını attı”der ve ekler: “Hacı Kutlu Şah, kendisine karşı ayaklanan ve savaşa katılan dört bin kadar Karamanlı Türk’ü ve Yirmi dört Karamanlı şehzadeyi kılıçtan geçirdi. Çünkü mülk-i Karamanîyan’ın şehzadelerini ilm ve edeb tahsîl için Konya şehrine göndermek adetleri idi. Konya şehri bir müddet Kutlu Şah’ın elinde kaldı.” [26]diye belirtir.
Şikarî de Karamanname’de bazı farklılıklarla Konya’nın Kürtler tarafından feth edilmesini detaylı anlatır. Özetlenmiş biçimiyle olay Karamanname’deşöyle geçer:
Ertena Bey öldüğünde, eskiden Rum Selçuklu Sultanlarına tabi olan beyler toplanıp, Karamanlı Alaeddin Bey’in çocukluk arkadaşı ve aşkı olan Ertena oğlu Mehmet Bey’i Kayseri’ye götürüp tahta oturttular.
Kürtlerden Hoca Ali onun veziri oldu. Kardeşi İbn Kürd de Sivas’ta Ertenaoğlu adına yönetici (serdar) oldu. Hoca Ali, Mehmet Bey’e, ‘Karamanoğlu Alaeddin Bey senin çocukluk arkadaşın, muhabetlindir, git görüş anlaşma sağla aranızda barış olsun’ dedi.
Mehmet Bey Konya’ya gitti. Davut Bey, kardeşi Alaettin Bey’in hatırı için izzet ikram eyledi. Bu arada Karamanlılardan (Alaeddin ve Davut beylerin kardeşi) Süleyman Şah, Kökez Bey’i yirmi sekiz bin askerle Kayseri’yi almak için sefere gönderdi. Davud Bey’le Mehmed Bey de bu sefere katılmışlardı. Rum [Eretna’nın Kürt] beyleri Kayseri’yi vermeyi redettiler. Savaş çıktı. Kayserililer geri çekilip kaleye sığındılar. Yedi ay sürdüğü halde kale alınamadı. Şikarî dışındaki kaynaklara göre bu dönemde Kayseri Eretna şehriydi, Mehmet Bey’in kardeşi Cafer Bey orayı yönetiyordu.
Kayseri’de savaş sürerken Konya’nın yönetiminde Karamanlılardan tecrübesiz Mehmud Paşa adında birinin kaldığını duyan Kürd beyi Hacı Kutlu Şah, yedi bin askerle saldırdı. Bu arada meğer Davut Konya’ya dönmüştü, kapıları kapattı. Savaş oldu, halk oldukça eziyet çekti.
Mehmet Bey Kayseri savaşını bırakıp Konya’ya geldi, Hacı Kutlu Şah püskürtüldü. Alaettin Bey, daha önce Konya’yı kardeşi Davud Bey’le Ertena Mehmed Bey’e bırakıp Larende’ye yerleşmişti.
Mehmet Bey’in çağrısı üzerine Alaeddin Bey de Konya’ya geldi. İki aşık birbirlerini buldular. Eğlence meclisi kurup kırk gün kırk gece eğlendiler. Rum ve Yunan dilberler, mahbup ve mahbubeleri kimisi rakseder, kimisi müzik çalar, şarkı söylerdi.
Konya’da sözleri dinlenir dört kişi vardı: Ahi Nehis, Ahi Murad, Cebbar Kethüda ve Bazarbaşı. Bunlar şehir halkını bir yere toplayıp:
Eger Karmanoğlu burada kalırsa bizim halimiz harap olur. Bir yolunu bulup onları buradan kaldıralım. Bazıları görevlendirildi, gizlice Eretna Mehmet Bey’e vararak:
’Karamanoğulları sert huyludur, onlarla geçinemiyoruz, bir yolunu bul Alaeddin’i memleketine gönder, sen bizim şahımız ol’ dediler. Mehmet Bey gerçek sandı, Alaeddin’e varıp ’Konya’yı bana ver’dedi.
Alaeddin ’sadece benim olsa verirdim, Ama kardeşim Davut Bey’in de payı var, vereyim ikiniz beraber yönetin’dedi. Bir ay geçti. Bu sefer Konya heyeti bir mektup düzerek Alaeddin’e verdiler, kardeşi, ’acele Alaeddin yanıma gelsin’ demiş. Alaeddin, Mehmet Bey’le vedalaşıp gitti.
Ahi Nahis Kürt beyi Kutlu Şah’a haber gönderdi:
‘’Tez gel, yetiş. Karamanoğlu gitti, Mehmed’le Davut kaldı. Onları biz yok ederiz.’’
Hacı Kutlu Şah mektubu okur okumaz altı bin Kürdle, dört bin Moğolla İmaddedin’i de alıp Konya’ya yetişti.
Davud Bey ile Mehmed Bey, Karamanlılardan on yedi bin erle eyş işret ederlerdi. Şehirde gürültü çıkınca, ne oldu diye dışarı çıkıp baktılar, gördüler ki, şehir halkı Kürtlere kapıyı açmış. Ahi Nahis ile Hacı Kutlu Şah önlerine düşmüş, gelip Keykubad Sarayı’nı sarmışlar. Ceng başladı. Karamanlılar başa çıkamadılar. Karamanoğlu Davut Bey bir ata binip Larende’ye kaçtı. Eretnaoğlu Mehmet Bey çırılçıplak bir su deliğinden çıkıp Sivas’a doğru kaçtı. Kürtler, kılıç çekip Karamanoğullarından yirmi dört şehzadeyi katlettiler. Dört bin Karaman askeri öldürüldü. Kürd Hacı Kutlu Şah Konya’yı zapt etti.
Mehmed Bey, bir abdal kılığında Sivas’a gelip bir hangaha (xaneqa) yerleşti. Onun Rum Şahı’nın (Eretna’nın) oğlu olduğunu anladılar, gidip İbn Kürd’e haber verdiler. İbni Kürd çok üzüldü, hanegaha gidip Mehmed Bey’i aldı saraya getirdi, başına tacını, üstüne şahlık giysilerini giydirdi.[27]
Şıkarî’nin bu açıklamalarından Hacı Kutlu Şah ile İbn Kürd iki ayrı şahsiyetmiş ve biri Konya’da savaşırken, öbürü de Sivas’ı yönetiyormuş gibi bir durum ortaya çıkıyor. Oysa diğer kaynaklardan da belirlediğimiz gibi Hacı Kutlu Şah ile İbn Kürd aynı kişiler. Diğer kaynakların da doğruladığı gibi o, Sivas’ta değil, Konya’da savaşta o zaman. Diğer kaynaklarda, savaş zamanında Eretnaoğlu Mehmet Bey’in Konya’da olduğuna dair bir bilgi yok. Aslında Şikarî de önce onun Kayseri’de kardeşinden şehri almak için savaşta olduğunu belirtiyor, ama her nedense Konya’da olaylar başlayınca onun oraya geldiğini yazıyor. O dönemlerde Konya üç kez Kürtler tarfından fethedilmiş yine ellerinden çıkmış. Toplam iki yıla yakın Hacı Kutlu Şah Konya’yı yönetmiş. Muhtemelen Mehmet Bey, yukarıda anlatılan Konya fethi sırasında şehirde değildi. Kıyafet değiştirip şehirden kaçma ve Sivas’a bir tekyeye varma başka bir sefer ve olay sırasında olmalı. Çünkü Hüseyin Hüssamedin’in kaynaklarından alınan bilgilerde, aslında kılık değiştirip Sivas’ta bir tekyeye kaçma olayı, ikinci Konya fethinden sonra, başka bir savaşta Mehmet Bey’in Dulkadiroğlu Karaca Bey’in oğlu Halil Bey ile bizzat kardeşi Cafer Bey’in içinde olduğu bir savaş sırasında bozguna uğramasıyla meydana gelmiştir.
Hacı Kutlu Şah, savaşı kazanıp Karamanlıları şehirden kovunca, Sivas, Tokat, Amasya’nın yanısıra Konya vilayetine de emir oldu. Nüfuz ve şöhreti her tarafa yayıldı. Konyalıları kendisine daha fazla yaklaştırmak, ayrıca Eretnaoğullarına yüz çeviren emirleri tekrar kazanmak için çareyi Selçuklu Sultanı İkinci Mesut’un oğlu Altunbaş’ı tahta çıkarmakta buldu. Altunşah, annebabasıydı.
Hacı Kutlu Şah, Amasya emiri olan oğlu Emir Şehabeddin Ahmed Şah’a Sultan Altunbaş’ın Amasya’da Selçuklu tahtına çıkarılmasını emretti. Ahmed Şah da Altunbaş’ı kaldığı Kürd Beylere ait Simre Çiftliği’nden getirerek 1354 (755) yılında Sultan Taceddin Altunbaş namıyla tahta çıkardı.[28]
Şehabeddin Ahmed Şah Sivas vilayeti kaymakamı, Hacı Kutlu Şah’ın diğer oğlu Seyfeddin Şadgeldi Paşa da beylerbeyi oldu.[29] 1354 (755), aynı zamanda Konya’nın Kürtlerce alınışı yılıdır.
Hacı Kutlu Şah’ın ikinci oğlu Seyfeddin Şadgeldi Paşa, Amasya’da Sultan Altunbaş’a Selçuklu geleneklerine dayanarak beylerbeyi olduğu için ’Padişah’ ünvanı almıştır. Kızkardeşinin oğlu olan Bayezid Paşa’nın vakfiyesinde bu ünvanı korunmaktadır.[30]
Konyalılar, öteden beri Selçuklulara düşkünlerdi. Karamanlılar’ın kötülüklerinden bıkmış olduklarından Sultan Altunbaş’ın tahta çıkışı, Hacı Kutlu Şah’ın da iyi idaresi Konyalılar’ı kendine çekince, Karamanlılar ve Eretnaoğulları telaşlandılar. Hacı Kutlu Şah, bütün Anadolu’yu istila edecek bir potansiyel gösteriyordu.
Sultan Altunbaş’ın tahta çıkışını gerektiren sebep, yalnız Konyalılar’ın yakınlaşması değildi. Belki Eretnaoğulları Mehmed Bey ve Cafer Bey’in emirlerince ve taraftarlarınca gösterilen muhalefetler de neden olmuştu. Bir taraftan Karamanlılar, diğer tarafdan kardeşi Hace Ali Şah, ayrıca öteki muhalifleri, Hacı Kutlu Şah’ı yenecek çareler arıyorlardı.
Larende emiri Karamanoğlu Süleyman Bey, Konya’yı kaybettiği için çok etkilenmişti. Şehri geri almak için kuvvetlerini topluyor, ayrıca Kozanoğulları’nı ve Ramazanoğulları’nı, Hacı Kutlu Şah’ın başka muhaliflerini kendisine çekmeye çalışıyordu.[31]
Hace Ali Şah’ın kardeşi Hayreddin Halil Bey[32] de Amasya’da muhalif bir kesimle beraberdi. Ulemadan Muslihiddin Musa Çelebi ve taraftarlarıyla Halfet Gazioğlu Şücaeddin Süleyman, Pervane Beyzade İlmeddin Süleyman, Gül Beyoğlu Alaeddin Ali ve Receb Beyler ve bunların taraftarları muhaliflerin başını çekmişlerdi. Bunların başında Kutlu Şah’ın kardeşi Hace Ali Şah bulunuyordu.
Karamanoğlu Süleyman Bey ve kardeşi Alaeddin Ali Bey, yanına aldıkları önemli bir güçle Konya üzerine yürüdüler. Hacı Kutlu Şah ile tekrar tekrar savaştılar. Bir yıl kadar süren bir savaştan sonra Hacı Kutlu Şah ancak Konya’dan çıkarılabildi. Onu Sivas’a kadar takip ettiler. Karamanoğlu dönüp Kayseri’yi istila etti. Yanında bulunan Eretnaoğlu Mehmed Bey’e Kayseri emaretini verip Larende’ye döndü.
Müneccimbaşı Ahmed Efendi: “Karaman emiri Süleyman Bey’le Sivas valisi İbn Kürd arasında mükereren muharebeler oldu. Sonunda Süleyman Bey galebe çaldı. İbn Kürd firar itdi. Süleyman Bey anı Sivas’a kadar takîb ve Kayseri’yi istila eyledi. Kayseri hükumetini Mehmed Bey’e ve Konya valiliğini de kendi kardeşi Alaeddin Ali Bey’e virdi.” diye belirtir.[33]
KONYA’NIN YİTİRLMESİNİN ARDINDAN
Hacı Kutlu Şah, yenilip Konya’yı kaybedince Sivas’a geldi. Eski gücünü yitirdiğinden muhalifleri her taraftan başkaldırdı. Bunlardan Halfetoğlu Süleyman Bey, Amasya’da ayaklanıp şehri aldı, onun amcasıoğlu Zeyneddin Tuli Beyzade İbrahim Bey de Tokat emaretini aldı.
Amasya emirlerinden Halfet Gazi oğullarından Alaeddin Ali Bey bin Celaleddin Mehmed Bey bin Şücaeddin Tekur Sinan Bey’in oğlu Emir-i kebîr Şücaeddin Süleyman Bey, Hacı Kutlu Şah’ın mağlub olması üzerine onun oğlu beylerbeyi Şadgeldi Bey’i bertaraf edip 1356 (757) yılında Amasya emiri oldu. Seksen yaşındaki Sultan Altunbaş Simre çiftliğine geri döndü.[34]Hace Fahreddin Mehmed Cevherî yine müstevfî (defterdar) oldu.
Hüseyin Hüsameddin, Altunbaş’ın saltanatı kuru bir ünvandan ibaretti, ne halk, ne de emirler onu önemsiyorlardı, ama beylerbeyi Şadgeldi Paşa, ilim ve irfanı, yüksek ahlaklılığı ve güzel idaresi ile kendisini halka sevdirmişti, der.
Bu değişiklik üzerine defterdar Fahreddin Mehmed Cevherî, Amasya’da kendisine yaptırdığı türbenin gereksinimlerine Yavru Çiftliği’nin vesair emlakını, Aşık Paşazade Şeyh Sadreddin Elvan Çelebi de kendi çiftliğinde yaptırdığı cami, zaviye, okul, imaret, hamam ve türbesi yararına bütün emlakini 1356 (757) yılında vakf ettti. Çünkü Hace Ali Şah, kardeşi Halil Bey ile bunlar, Baba İlyas Horasanî evladından olarak akraba idiler. Değişiklik de, mülk ve topraklarının ellerinden çıkmasına önlem olur diye tedbir olarak yapılmıştı.[35]
Amasya ve Tokat olayları karşısında Hacı Kutlu Şah, günü gelir diye Süleyman Bey ve İbrahim Bey’in emaretlerini kabul etmişti. Kayseri’den Sivas’a gelen Hace Ali Şah’a büyük yakınlık göstererek, Kayseri’de hükümet eden Eretnaoğlu Mehmed Bey’e güven vererek, onları Karamanlıların aleyhine kışkırttı.
Hacı Kutlu Şah, topladığı taze kuvvetlerle yeniden bir ordu kurdu. Kayseri hâkimi Mehmed Bey, Larende, Hacı Kutlu Şah da Konya üzerine yürüdüler. Karamanlılar iki taraftan sıkıştırıldılar.
Hacı Kutlu Şah, Konya valisi Karamanoğulları’ndan Alaeddin Ali Bey’i kanlı çarpışmalardan sonra yenip şehirden çıkardı. Konya’yı ikinci kez zaptetti. Eretnaoğlu Mehmed Bey de Larende’yi sıkıştırıyordu.
Karamanoğlu Süleyman Bey, en çok kendisine karşı gelen Mehmed Bey’e kızıyordu. Bunun için var kuvvetini toplayıp önce Mehmed Bey’le savaştı. Sonunda Süleyman ve kardeşi Alaeddin Ali Beyler Mehmed Bey’i yendiler.
Mehmed Bey’in yenilgisini haber alan kardeşi Cafer Bey de Samgarlu Hızır ve Tac Kızıloğlu Hayreddin Beylerle birleşip Kayseri’yi aldı. Dulkadiroğlu Karaca Bey’in oğlu Halil Bey de Cafer Bey’e katılınca, zaten düzeni ve manevi gücü bozulmuş olan Mehmed Bey’in askeri, ilk çarpışmada dağıldı. Mehmed Bey, derviş kıyafetine girip Sivas’a kaçtı, bir tekyeye indi.
Karamanoğlu Süleyman ve Alaeddin Ali Beyler başarılarıyla güç tazeleyerek Konya’yı tekrar almaya gittiler. Hacı Kutlu Şah ile savaştılar, sonunda Konya’yı elinden aldılar.
Hacı Kutlu Şah, ikinci kez Konya’dan çekilip Sivas’a gitti. Kayseri’de ikinci kez emir olan Eretnaoğlu Cafer Bey, onu eskiden olduğu gibi Sivas’ta hükumet işlerini idare etme görevine atadı. Kutlu Şah burada eski gücünü adım adım kazanmaya çalıştı.
Müneccimbaşı Ahmed Efendi: “Eretnazade Mehmed Bey, Karamanîler harbinden münhezîmen (hezimete uğramış olarak) firar idüb derviş kıyafetinde Sivas’a geldi. Bir zaviyede gizlendi. Biraderi Cafer Bey’in Sivas’da valisi olan İbn Kürt (Hacı Kutlu Şah) Mehmed Bey’in uşaklarından biri idi.
Valinin bazı yakınları, Mehmed Bey’in kalender kıyafetinde Sivas’a gelüb falan tekyede gizlendiğini vali Hacı Kutlu Şah’a haber virdi. Vali tebdîl-i kıyafetle o tekyeye gitti. Mehmed Bey’i gördüğü anda tanıdı. Mehmed Bey’e kendisini bildirdi. Anı alub ikram ve izzetle daire-i hükumete getirdi. Kendisini taht-ı emarete iclas iderek Hace Ali Şah’ı da celb ve istimalat ve ana vezaretini iade itti.”der.[36]
Eretnaoğlu Mehmed Bey, üçüncü kez Sivas’ta tahta çıkarken Hacı Kutlu Şah beylerbeyi (emirü’l-ümera) olarak kaldı. Hace Ali Şah, eski makamını aldı. Bütün idari işler Hacı Kutlu Şah’ın görüş ve onayına bağlandı.
Hacı Kutlu Şah, kardeşi Hace Ali Şah ile birleşti, beraber aldıkları önlemlerle Mehmed Bey, kardeşi Cafer Bey’i bertaraf edip Kayseri şehrini aldı.
Amasya ve Tokat beyleri iki gruba ayrılmışlardı. Amasya’dakilerin bir bölümü, emirliği ele geçiren Halfetzade Süleyman Bey taraftarıydı. Pervane, Gül Beyoğulları ve Yağmuroğlu Sarameddin İbrahim Bey bunlardandı.
Diğer grup, Hacı Kutlu Şah taraftarıydı. Bunların başında Tur ve Matayoğlu Muineddin Süleyman Çelebi, oğlu Mehmed Çelebi ile Sunkur ve Bicarzadeler vardı.
Tokat’ta, Tokat emiri Tuli Beyzade, Taceddin İbrahim Bey’i, başta Kavüllüzade Celaleddin Mehmed Bey olmak üzere diğerleri de Hacı Kutlu Şah’ı tutuyorlardı[37].
Amasya emiri Süleyman Bey, Tokat emiri İbrahim Bey’le müttefikti. İkisi de Eretnaoğlu Mehmed Bey’e bağlıydı.
Hacı Kutlu Şah, oğlu Şadgeldi Paşa’nın Amasya emirliğinden kaçırılmasına üzülmştü. Amasya ve Tokat’ta olan taraftarlarının bilgileri dâhilinde büyük oğlu Şehabeddin Ahmed Şah’ı askeri bir güçle Tokat’a gönderdi. Ahmed Şah, Tokat’a varınca, Kabilîzade Celaleddin Mehmed Bey, güçleriyle Ahmed Şah’ı karşılayıp şehre çatışmasız soktu ve kendisi Tokat emiri oldu.
Kutlu Şah oğlu Şahabeddin Ahmed Şah, Tokat emirinden aldığı güçleri de katarak Amasya’ya yürüdü. Amasya emiri Süleyman Bey, Ahmed Şah’a karşı savaşacak güçte değildi. Ahmed Şah, savaşsız şehri alarak 1358 (759) yılında Amasya emiri oldu.
Torumtayzade Süleyman Bey ile Sunkur Beyzade Süleyman Bey Amasya’da Ahmet Şah’ın vekilleri olarak atandılar.
Hacı Kutlu Şah, Amasya ve Tokat’ı da aldıktan sonra oldukça güçlendi, Karamanlılara yeniden saldırma iradesine kavuştu. Fakat Eretnaoğlu Mehmed Bey, ilgi duyduğu gençleri tekrar başına toplayıp eski eğlence hayatına dalmış, eğlence âlemlerinde Hacı Kutlu Şah ile Hace Ali Şah aleyhinde atıp tutmağa başlamış, her ikisini de oldukça kızdırmıştı.
Hacı Kutlu Şah ile Hace Ali Şah, Mehmed Bey’i bu hayatından vazgeçirmeğe, bunu yapamayınca da ikna edip kardeşini yerine geçirmeğe çalıştılar. Mehmed Bey duyunca kaçıp Karaman hükümdarı Süleyman Bey’e sığındı. Kardeşi Cafer Bey 1359 (760) yılında, üçüncü kez emirlik tahtına oturdu.
Müneccimbaşı: “Mehmed Bey’in, Hacı Kutlu Şah’ın nüfuz ve marifeti sayesinde tekrar emir oldukdan sonra eski hiffet ve sefahetine avdet itdi. İbn Kürd ile Hace Ali kendisinden mütevehhim olub su’i-kasde kıyam itdiler. Mehmed Bey su’i-kasdı duyub kaçtı. Karamanoğlu Süleyman Bey’e iltica etti.” der.[38]
Karamanoğlu Süleyman Bey, Eretna topraklarını işgal etmekte kullanır umuduyla Mehmed Bey’i ağırlayarak kabul etti. Konya emiri kardeşi Alaeddin Ali Bey bunu uygun görmedi. Mehmed Bey’in yüzünden Karamanlılar çok zarar görmüşlerdi.[39] Karamanoğlu Süleyman Bey, Eretna ülkesini işgalde ısrar etti. Alaeddin Bey’i, asker verip Kayseri ve Sivas üzerine gönderdi. Buraları kolaylıkla elde edeceğini umuyordu.
Fakat Hacı Kutlu Şah, tedbirli, askerliği ve savaşı bilen biriydi. Karamanlıların askeri harekâtlarını gözlemleyip durumu kavrayınca büyük oğlu Ahmed Şah’ı Sivas’a gönderdi, diğer oğlu Şadgeldi Paşa’yı Amasya emirliğine atadı. Şadgeldi 1359 Eylülünde (760 yılı şevvalinde) Amasya emiri oldu.
EMİR ŞADGELDİ PAŞA DÖNEMİ
Emir Şadgeldi Paşa, Amasya’da Mevlana Fahreddin İlyas bin Cemal Aksarayî’de okumuş, iyi eğitim görmüş, âlimlerden olmuştu. Meşhur Cemaleddin Mehmed Aksarayî kendisinin medrese arkadaşıydı.[40]
Şadgeldi, halk arasında Şadgeldi Paşa diye tanınmıştı. Geçmişte, ‘’Paşa’’ bir askeri rütbe değil yüksek anlayışa sahip, toleranslı, koruyucu, tedbirli, aşırı olmayan anlamındaydı. Emir Şadgeldi bu sıfatlara uygun bilgili ve ahlaklı biriydi.
Hüseyin Hüsameddin, Şadgeldi’nin iki amcası vardı der; Biri Bedreddin Gazan Şah, diğeri Şerefeddin Doğan Şah’tı. Bunlara, Şikarî’nin belirtiği Hace Ali ile Hayreddin Halil Bey’i de eklersek aslında dört amcası olmuş oluyor. Turhal beyi olan Doğan Şah’ın iki oğlu vardı; Mübarek Şah ile Mukbil Bey.
Hacı Kutlu Şah, her taraftan derlediği önemli bir güçle Karamanoğlu Alaeddin Bey’e karşı gitti. Karamanlılarla savaşarak üçüncü kez ordularını bozguna uğrattı. Alaeddin Bey kaçtı, Konya tekrar Kutlu Şah’ın eline geçti.[41]
Üçüncü kez Konya’yı fetheden Hacı Kutlu Şah, Eretnalar’dan daha fazla etkinlik ve şöhret kazandı. Eretnaoğullarından bir yarar gelmeyeceği inancı oluşunca de Emir Cafer’i bertaraf ederek bağımsızlık ilan etti.
Bunun üzerine, Hacı Kutlu Şah, Kayseri emaretine kardeşi Bedreddin Gazan Şah’ı atayıp Cafer Bey’i korumasına aldı. Bu sırada Ankara beyi de Devlet Şah oğlu Melik Nasreddin Bahtiyar Bey’di.
Bahtiyar Bey, babası Devlet Şah’dan sonra Ankara emiri olmuştu. Serkeş ve zalim bir adamdı. Bazen Karamanlılarla birleşip Osmanlı topraklarını yağmalar, bazan Kutlu Şah ile birleşip Karaman yurdunu vururdu.
Hacı Kutlu Şah’ın bağımsızlık ilanı, Eretnaoğulları taraftarı olan beylerle, özellikle kardeşi Hace Ali Şah ile Dulkadiroğlu Karaca Bey’in oğlu Halil Bey’in zoruna gitmiş, bunlar Hacı Kutlu Şah’a karşı tutum almışlardı.
Karamanoğulları Süleyman Bey ile Alaeddin Bey, Konya’yı kurtarmak için kendilerine müttefik ararken bu beyleri kolaylıkla elde etmişlerdi. Tümü birlikte var güçleriyle Hacı Kutlu Şah üzerine yürüdüler.
Bu ittifak karşısında, Hacı Kutlu Şah’a yardım edecek yalnız büyük oğlu Ahmed Şah kalmıştı. Diğer oğlu Şadgeldi Paşa’nın Amasya’dan ayrılacağı gün Halfetoğlu Süleyman Bey’in oğlu Alaeddin Ali Bey’in Amasya’yı almak için başkaldıracağı herkesçe biliniyordu.
Kutlu Şah’ın bizzat atadığı kardeşi Gazan Şah ise Samgaroğlu Hızır Bey’den çekindiğini iddia ederek Kayseri’den ayrılmıyor, asker bile göndermiyordu. Hacı Kutlu Şah İbn Kürd, her bakımdan yalnız başına kaldığı halde Karamanlılarla defalarca çarpışmalara girdi, bazen yeniyor, bazen de yeniliyordu.
Kuvvetleri azalınca beylerden yardım diledi. Olanca gücüyle yardım eden yalnızca oğlu Sivas emiri Şahabeddin Ahmed Şah oldu. Durum daha da zorlaşınca Şadgeldi Paşa ile Kabilîzade Mehmed PaşaAmasya ve Tokat’tan asker gönderdiler.
Hacı Kutlu Şah ile oğlu Ahmed Şah son bir atılımla savaşarak konumlarını koruyorlardı. Fakat Karamanoğlu Alaeddin Bey, aldığı yerleri, gelen taze güçler sayesinde yeni hamlelere dönüştürdü ve savaşı kazandı. Emir Nureddin Hacı Kutlu Şah İbn Kürd ile oğlu Şahabeddin Ahmed Şahöldürüldüler Yıl 1361 (762.) [42]
Hacı Kutlu Şah’ın büyük oğlu aynı zamanda Zeyneddin Tuli Bey’in damadı olan Şahabeddin Ahmed Şah, Birinci Eretna’nın oğlu Emir Mehmed Bey’in bacanağıydı. Babası Kutlu Şah’ın yerine Amasya emaretine 1352 (753) yılı ortalarında gelmişti. Kayınbiraderi Taceddin İbrahim Bey de Tokat emiri idi. Ahmed Şah, öldürülmeden önce Amasya emaretinde babasının vekiliydi (kaymakamı).
Alaeddin Bey, Konya’yı aldıktan sonra Kayseri üzerine yürüdü. Kayseri emiri Gazan Şah ve damadı Mühezzibzade İlmeddin Süleyman Bey’i kaçırtıp Eretnazade Mehmed Bey’i emirlik makamına oturttu.[43]
Kutlu Şah’ın kardeşi Gazan Şah ile damadı ve çocukları, Amasya’ya gelemediklerinden Şam’a firar ettiler, ardından Kudüs’e gidip orada yerleşdiler.
Hacı Kutlu Şah ile oğlunun öldürülmeleri, Karamanlıları oldukça sevindirirken Eretna memleketini adeta bir keşmekeşin içine soktu. Hele Amasya için bir felaket oldu, Şadgeldi Paşa’nın karşıtlarını kanlı eylemlere sürükledi.
Karamanlılar, bu zaferle sarhoş olarak Ankara’da Devlet Şahoğlu Bahtiyar Bey’i kendilerine uydurmuş, o da Osmanoğulları memleketini yağmalamak için ayaklanmıştı. Bursa emiri Osmanoğlu Orhan Bey, Haziran 1360 (761 yılı recebinde) yılında ölmüş, yerine, Murad Bey (Birinci Murad) geçmişti. İktidar değişikliğinin getirdiği boşluk ve istikrarsızlıklar çıktı ortaya.
Orhan Bey devrinde Osman ilini ikide bir rahatsız eden Devlet Şah oğlu Bahtiyar Bey, Karamanlılara uyup yine tacizlerini tekrarladığından Osmanlı serdarlarından meşhur Sunkur Paşa önemli bir güçle gidip Ankara’yı kuşattı.
Bahtiyar Bey’in baskılarından zaten bezmiş olan Ankara halkı Sunkur Paşa’ya kaleyi teslim ederek (Birinci) Murad Bey’e bağlılığını bildirdi. Bahtiyar Bey, oğlu Kara Devlet Şah ile Amasya’ya kaçıp Şadgeldi Paşa’ya sığındı.[44]
Amasya’nın ileri gelen emirlerinden Halfetoğlu Alaeddin Ali Bey, babasının döneminden beri fırsat gözlerken Hacı Kutlu Şah’ın katledildiğini duyduğu anda harekete geçti. Kendisine bağlı beylere baş olup Amasya emaretini elde etmek için ayaklandı.
Çünkü Gül Beyoğlu Mehmed oğlu Alaeddin Ali ile kardeşi Receb, Tuli Beyzade İbrahim ve Yağmur Beyzade İbrahim Bey, Halfetzade Alaeddin Ali Bey’in yanında yer aldılar. Köprü emiri Taşanzade Haydar Bey, Osmancık emiri Sarameddin Ahmed Bey de Ali Bey’e bağlıydılar.
Halfetoğlu Alaeddin Ali Bey, bu kadar gücü bulunca ayaklanıp Amasya emirliğini aldı ve Şadgeldi Paşa’yı Amasya’dan çıkardı. Çünkü Şadgeldi Paşa, kendisini koruyan askeri, Sivas’a babası Kutlu Şah’a yardıma göndermiş, Amasya’yı korunaksız bırakmıştı.
Şadgeldi Paşa Amasya’dan çıktığı zaman Turhal’a gidip amcası Doğan Şah’ın yanında kaldı. Ümeradan Torumtayoğlu Siraceddin Mehmed Babuk Şahoğlu Alaeddin Ali Paşa, Süleyman Şahoğlu Taceddin Ahmed, Sunkuroğlu Süleyman, Abadoğlu Mahmud, Baytemuroğlu İmad Beyleri kendisine çekti. Gümüşlüoğlu Hace Sinan Çelebi zaten onunlaydı.
Tokat emiri Kabillîzade Celaleddin Mehmed Paşa, Lâdik (Denizli) emiri Sevinç Beyzade Hüseyin, Niksar emiri Taceddinzade Siraceddin Mehmed Beyler de Şadgeldi Paşa’ya yardım ederek onu takviye etmeye çalışıyorlardı.
KAYNAR SAVAŞI VE AMASYA BAĞIMSIZ KÜRT EMİRLİĞİNİN İLANI
Şadgeldi Paşa, etraftan aldığı kuvvetlerle Amasya üzerine yürüdü. Amasya emiriliğini ele geçiren Ali Bey de yandaşı beylerle onu karşıladı. Kaynar önünde yaptıkları savaşta Şadgeldi Paşa kazandı, başı dik Amasya’ya girip ikinci kez emir oldu.
Ali Bey, çok kayıp verdiğinden ne kendisi ne de yandaşları durabildiler, Amasya’dan büsbütün çıkıp gittiler.
Emir Hacı Nureddin Kutlu Şah İbn Kürd’ün oğlu Emir el-Hac Seyfeddin Şadgeldi Paşa, diğer adıyla Hace Mîrî,Kaynar Savaşı’ndan sonra 1361yılı sonunda (763 yılı başında) ikinci kez Amasya emiri oldu. Babasının ölümünden sonra artık Eretnaoğullarına bağlılık ilan etmeyip Amasya’da bağımsız bir Kürt emirliği kurdu.
Amasya’daki bu bağımsız emirliğe Âl-i-Kutlu Şah Emareti, Kürtler Hükümeti, Kutluzadeler Beyliği denirdi ya da Şadgeldi Hükümeti denirdi.[45] Bu emareti ilk önce yaratan Hacı Nureddin Kutlu Şah İbn Kürd idi. Fakat Amasya Bağımsız Kürt Emirliği’ni kuran, oğlu Hacı Seyfeddin Şadgeldi Padişah (Hace Mîrî) oldu. Buna Birinci Şadgeldi dendi.
Hacı Kutlu Şah’ın üç oğlu biliniyor. Birincisi Şehabeddin Ahmed Şah Konya savaşında öldürüldü (1361); Bayraklı Gazi diye meşhurdu. Bunun oğulları Tuli Bey ve Şadi Bey’lerdir. Tuli Bey Mısır’a gitti, Şadi Bey Amasya’da kaldı.
Kutlu Şah’ın ikinci oğlu Seyfeddin Şadgeldi Paşa, üçüncüsü de İmadeddin Sülayman Şah’tır. Bu Süleyman Şah’ın oğulları Kutlu Paşa ile Yakut Paşasonraları Osmanlı vezirleri oldular. Süleyman Şah, atalarının Kürdler Çiftliği diye tanınan topraklarında otururdu.
Emir Şadgeldi Paşa, Niksar emiri Siraceddin Mehmed Bey’i getirtip vezir, Amasya kadılar kadısı Nizameddin Mahmud’u kazasker, medrese arkadaşı, tanınmış müderris Cemaleddin Mehmed Aksarayî’yi Amasya kadısı olarak atadı. Nizameddin Abdulmelik Çelebi’yi makamında bıraktı. Gümüşlüoğlu Hace Sinaneddin Yusuf Çelebi’yi de defterdarlığa getirdi.
Kutlu Şah oğlu Ahmed Şah’tan boşalan Sivas emaretine amcası Hace Ali Şah’ın oğlu Taceddin İbrahim Beygeldi. Çünkü Eretnazade Mehmed Bey’in veziri olan Hace Ali Şah, Hacı Kutlu Şah’ın ölümüyle yalnızlaşmış, iktidarı artık kendisiyle sınırlı kalmıştı.
Köprü ve Merzifon emaretinde, Taşanoğlu Haydar Bey’in yerine kardeşi Umur Bey geldi. Hace Ali Şah’ın kardeşi Halil Bey, Kaynar Savaşı’nda öldürüldüğünden, oğulları Abdulmecid Bey ve Abdulaziz Beyler Elvan Çelebi Tekyesi’ne gidip Elvanzade Abdurrahman Çelebi’ye sığındılar.[46]
Osmancık ve Çorum emiri Beyleroğlu Abdullah Beyzade Sarameddin Ahmed Bey, Kastamonu emiri Candarî Adil Bey’e aşırı bağımlılığından dolayı Hacı Şadgeldi Paşa’ya boyun eğmedi. Kalesinin sağlamlığına ve Adil Bey’in gücüne güveniyordu.
Hacı Şadgeldi Paşa döneminin başında Amasya Emareti; Amasya, Tokat, Canik vilayetleriyle bunlara bağlı yerlerden ibaretti. Tabi Osmancık, İskilip kazalarıyla Çorum vilayetinin bir kısmı Amasya vilayetine tabi değildi. Bunların hâkimi Ahmed Bey’di.
Hacı Şadgeldi Paşa, oldukça tedbirli siyasi biriydi. Amasya’da ayanın tanınmışları, ilim erbabını, özellikle halkı tamamıyla kendisine bağlamıştı. Âlimleri ve ayanı meclisine davet eder, onlarla danışarak hükümeti yönetir, sohbet ve münakaşalarını dinlemeye önem verirdi.
Hacı Şadgeldi Paşa, doğru sözlülüğü, hoşgörüsü, cömertlik ve bağışlayıcılığı ile geniş halka kendini sevdiriyordu. Konya’da Ulu Arif Çelebi’den feyz almış olan Amasya mevlevihanesi şeyhi Mevlana Hüsameddin Hüseyin Çelebi ve Hankah-ı Mesudî şeyhi Mevlana Şemseddin Ahmed Çelebi bin eş-Şeyh Musa Çelebi, Emir Hacı Şadgeldi’nin emirliği alanında hizmet verirlerdi.
Hacı Şadgeldi Paşa, Ahmed Bey badiresini atlatmak için Develi Karahisarı beyi Devecioğlu Şücaeddin Hüseyin ve kardeşi Bedreddin Osman Beyleri kendisine çekip bağlayarak onun üzerine saldırttı.
Devecioğlu Timur Han ile Osmancık ve Çorum emiri Gazi Osman arasında öteden beri varolan düşmanlık onlardan evlatlarına miras kalmıştı. Hacı Şadgeldi Paşa bu düşmanlıktan yararlandı.
Hacı Şadgeldi Paşa, Devecioğlu Hacı Hüseyin Bey’le beraber Osmancık Kalesi’ni kuşatmıştı. Kale beyi Ahmed Bey, Kastamonu emiri Adil Bey’in yardımıyla dayanıyordu. Sonunda gelen yardım güçlerini tarumar eden Hacı Şadgeldi Paşa, içeriden elde ettiği adamlar vasıtasıyla kaleyi aldı. İskilip ve Çorum yörelerini fethetti.
Beyleroğlu Ahmed Bey, bu sırada katledilmiş olduğundan yerine Hacı Şadgeldi Paşa tarafından onun genç oğlu Muzafferüddin Mahmud Çelebi ve Çorum vilayetine de Şücaeddin Hüseyin Bey emir oldu. Osman Paşa, Develü Karahisarı emiri olub küçük oğlu Koç Hüseyin Bey Amasya’da, Hacı Şadgeldi Paşa’nın yanında kaldı.
Osmancık başarısı, Hacı Şadgeldi Paşa’nın etkisini ve geleceğini parlattı. Adını her tarafa duyurdu. Fakat olay, Amasya emaretiyle gene bir Kürt emareti olan Kastamonudaki Candaroğulları emaretinin arasını ciddî bir şekilde açmıştı. Kastamonu emareti, Hacı Şadgeldi Paşa’nın parlamasını sindiremiyor, kendisi için sakıncalı buluyordu.
Bundan dolayı iki emaret arasında haberleşmeler, görüşmeler ve hatta çatışmalar olmuş, Hacı Şadgeldi Paşa, Samsun ve Bafra beylerinin yardımıyla Sinop’u da almış, etkinlik alanı ve emirliğinin coğrafyası daha da genişlemişti.
Sikke uzmanı Osmmanlı son dönem tarihçilerinden Ahmed Tevhid, “Trabzon krallarının sikeleri konusunda yazılan bir eserde, Trabzon Kralı Üçüncü Yani Komnenos’un, (III. İoannas Komnenos) kızkardeşi Teodora’yı 1365[47] (766) yılında Halipya (Sinob) ve Amasya emiri Hacı Mîrî’ye vermiş olduğu belirtiliyor. Hacı Mirî, Hacı Emir Şadgeldi Paşa’dır”diyor.[48] Bundan, Hacı Şadgeldi Paşa’nın etkisinin Karadeniz kıyılarında Trabzon Kralı Üçüncü Ioannes’e endişe verecek ölçüde büyüdüğü anlaşılıyor.
Komnenos’un, güvenini almak için kızkardeşini ona vermesi önemli bir olay oldu, etkisi her tarafı sardı. Zaman zaman çekişme içinde olduğu amcası Hace Ali’nin öldürülmesinin ardından onun yaratmış olduğu direnc ve çatlaklık kaybolunca, Hacı Şadgeldi Paşa’nın bağımsızlığı ve etkisi pekişti.[49]
Zevk ve eğlenceye düşkün Eretnazade Mehmed Bey’i halka karşı güzel idare eden Vezir Hace Ali Şah âlim, ahlaklı, adaleti seven biriydi. Mehmed Bey’in zevk ü sefaya düşkünlüğü, ikisinin arasını bozmuştu. Artık her ikisi de birbirinden emin değildi.
Mehmed Bey’in emaretini yürüten Hace Ali Şah’tı, onun yaşam ve gelecek güvencesiydi. Hace Ali Şah’ın kusuru, Mehmet Bey’in adalet ve hakaniyete uymayan emirlerini ortadan kaldırmamasıydı. Dulkadiroğlu Halil Bey’in saldırısından Mehmed Bey’i kurtaran da Hace Ali Şah’tı.
Bu kadar iyilik ve korumaya karşın Mehmed Bey, Hace Ali Şah’ı öldürttü, yerine babasının özel tebalarından Hace Bedreddin Yakub’u vezir yaptı. Bu, onu emirlere ve halka karşı kötü duruma düşürdü. Cinayet, halkı ve beyleri Mehmed Bey’in aleyhine çevirdi.
Konya hükümdarı Karamanoğlu Alaeddin Bey, cinayeti ve halk arasında yarattığı kötü etkiyi duyar duymaz Mehmed Bey’i ortadan kaldırmak için harekete geçti. Babasının intikamı peşindeki Dulkadiroğlu Halil Bey de Karamanoğluyla davrandı.
Mehmed Bey’e askeri etkinliğiyle yardım edecek ancak Hace Ali Şah ile oğlu Sivas beyi Hacı İbrahim Bey’di. Hace Ali Şah idam edilip oğlu Hacı İbrahim Bey kovulunca, amcası oğlu Amasya emiri Hacı Şadgeldi Paşa’ya iltica etmişti.
Bir iddiaya göre, Hace Ali Şah her türlü yardımlarına, sahip çıkmalarına ve korumalarına rağmen Mehmet Bey’le anlaşmazlığa düşmekten kurtulamamış, daha 1356 Kasımında Ezine Meclisi denen yerde savaşa girmiş, onu yenmiş, bunu gören Moğol aşiretleri Mehmet Bey etrafında toplanarak 1357 Temuzunda Kırşehir yakınlarında Malaya Ovası’nda Hac Ali’ye saldırmışlar, bu sefer Hace Ali yenilmiş, muhtemelen tutsak edilmiş ve 1358 Mayısında öldürülmüştür.[50] Yani Mehmet Bey’in Hace Ali Şah’ın desteğinden yoksunluğu epeyi olmuştur. Bu tarih doğru olmayabilir, öldürülmesi daha sonraki bir tarihte olmalıdır. Çünkü bazı bilgiler de Hacı Kutlu Şah’ın oğluyla birlikte öldürüldüğü üçüncü Konya savunmasında, yani 1361’de Hace Ali Şah halen sağdı ve Kutlu Şah’ın öldürülmesiyle yalnız kalmış, oldukça güçsüzleşmişti.
Hüseyin Hüsameddin’e göre Amasya emiri Hacı Şadgeldi Paşa, olayların ardından büyük güç kazanmıştı. Emirlerden en çok çekindiği Hace Ali Şah’tı. Ortadan kalkınca, Hacı Şadgeldi Paşa ön plana çıktı. Bu durumda Hacı Ali Şah’ın ölümü Hacı Kutlu Şah’tan sonra olmalıdır.
Karamanoğlu Alaeddin Bey’in kuşatması karşısında çaresiz kalan Eretnazade Mehmed Bey, Kayseri Kalesi’nden gece çıkıp Sivas’a doğru kaçtı. Alaeddin Bey Kayseri’yi aldıktan sonra Mehmed Bey’i Sivas’a doğru kovaladı. Sivas’ı da aldı.
Yaşam biçimiyle halkın nefretini kazanan ve sofra yoldaşlarından bile yüz bulamayan Mehmed Bey, Sivas’tan kaçıp perişan bir halde köylerde dolaşırken yakasını Dulkadiroğlu Halil Bey’e kaptırdı. Halil Bey 1366 (767) yılı ortalarında Mehmed Bey’i öldürüp babasının intikamını aldı.[51]
Makrizî, “Nasireddin Mehmed Bey bin Eretna, veziri Hace Ali Şah’a karşı mağlub bir halde idi. Onu öldürmekle istiklale erdi ise de katl-i vezir kendisine yaramadı. Her tarafdan hücum eden düşmanlarının elinde maktul oldu” diye yazar.[52]
Müneccimbaşı da: “Karamanzade Alaeddin Bey, Eretnazade Mehmed Bey’i mülkünden ihrac edüb Kayseri ve Sivas’ı aldı. Mehmed Bey, menkubane köyleri dolaşırken, tutulub katl idildi.” diyor.[53]
Öldürlen Mehmed Bey ardında iki oğul bırakmıştı: Biri İkinci Reşidüddin Eretna Bey, diğeri Alaeddin Ali Bey’di. Ali Bey, oldukça şehvetine düşkün biri olduğundan kendisine Horoz Ali Bey denirdi. Mehmed Bey’in yerine oğlu İkinci Eretna Bey geçti.
1368 (769) yılında Hacı Şadgeldi Paşa’nın amcası Turhal beyi Şerefeddin Doğan Şah öldü. Doğan Şah’ın oğlu Mübarek Şah Turhal beyi oldu.
Hacı Şadgeldi Paşa, Hace Ali Şah’ın kızını almış, oğlu el-Hac Taceddin İbrahim Bey’in sevgi ve bağlılığını kazanmış, muhalefetinin önünü almıştı. Hacı İbrahim Bey’in nüfuzu, babasınkinden aşağı değildi.
Hacı İbrahim Bey, Eretnazadelerden babasının intikamını almak için onun dostlarına başvurmuştu. Tokat emiri Süleyman Şah oğlu Taceddin Ahmed Bey, kendisine yardım edeceğine söz vermişti. Hacı Şadgeldi Paşa zaten amcası oğlu ve eniştesi olduğundan yardım edecekti.
İkinci Reşidüddin Eretna Bey, büyük bir zorlukla Sivas’ı alıp tahta çıkmıştı. Hacı İbrahim Bey, kendisine yardım edecek olan beylerin desteğiyle savaşarak Eretna Bey’i yendi ve onu Sivas’tan kovdu, zaferle şehre girip emir oldu.
Kitabü’l-Acaib’de: ’…ve Hacı İbrahim Eretna Bey’i kovub cülusundan beru Sivas tahtına doksan üç yıldır….”yazılıdır ki, bu tarih, 1368 (769) yılını gösterir.[54] Şahzade Hacı İbrahim Bey’in Sivas emirliği, amcası oğlu ve eniştesi olan Amasya emiri Hacı Şadgeldi Paşa’nın koruduğu bir kazanım olmuş, Sivas da böylece Hacı Şadgeldi’nin etki alanına girmişti.
İkinci Eretna Bey, Hacı İbrahim Bey’e yenilerek kaçtığı halde Kayseri’yi kurtarmak amacıyla Karaman iline sık sık saldırıp Alaeddin Bey’i tehditle, Kayseri’yi kendisine teslim ettirmeğe çalışıyordu.
Hacı İbrahim Bey de, İkinci Eretna Bey’in Maraş’a kaçışından beri Kayseri’yi istila etmek hevesiyle onun amcası Cafer Bey’le uğraşıyordu.
Sivas dolaylarında bulunan ve Hacı İbrahim Bey’in yaptıklarına karşı çıkan Eretnalılar İkinci Eretna Bey’in küçük kardeşi Horoz Ali Bey etrafında toplanıp 1370 (772) yılında Sivas’a saldırdılar, Hacı İbrahim Bey’i Sivas’tan kovdular, yerine Ali Bey’i tahta çıkarttılar.[55]
Hace Bedreddin Yakut, Büyük Eretna Han’ın en yakın arkadaşlarından ve divanının devamlılarındandı, ayrıca Hacı Şadgeldi Paşa’nın küçük kardeşi Süleyman Şah’ın da kayınpederiydi.[56]
1376 (778) yılında, Sivas emiri Hacı İbrahim Bey’in kızkardeşi aynı zamanda Amasya emiri Hacı Şadgeldi Paşa’nın hanımı Amasya’da vefat etmişti. Hacı İbrahim Bey Eretnazade Ali Bey’i ve Kadı Burhaneddin’i de yanına alarak eniştesine başsağlığına Amasya’ya gitti.
Hacı İbrahim Bey, taziyeyi Hacı Şadgeldi Paşa ile aralarında varolan soğukluğu gidermek için de vesile yapmak istiyordu. Soğukluk, Hacı Şadgeldi Paşa’nın hizmetkârlarından (nökerlerinden) birinin, Hacı İbrahim Bey’in adamlarından birini öldürmesinden doğmuştu.
Hacı İbrahim Bey bir yandan soğukluğu gidermek için Amasya ayanını aracı ediyor, diğer yandan Hacı Şadgeldi’nin hizmetkârını alıp götürmek istiyordu.
Hacı Şadgeldi Paşa, Hacı İbrahim Bey’in bu garip tutumuna kızdı, ağır laflar etti, soğukluk kalkacağı yerde, tam şiddetlendi. Eretnazade Ali Bey, Hacı Şadgeldi Paşa’ya hak veriyordu. Hacı İbrahim Bey buna da kızmıştı.
Bunun üzerine Hacı İbrahim Bey, Eretnazade Ali Bey’i Amasya’da terk ederek yalnız maiyetini ve Kadı Burhaneddin’i alıp Sivas’a döndü. Hacı Şadgeldi Paşa, yolculuk gereksinmelerini karşılayıp Ali Bey’i güvenli bir biçimde Kayseri’ye yolladı.[57]
Hacı İbrahim Bey, ardından Tokat’a varınca Eretnazade Ali Bey’i emaretinden atıp kovmak şartıyla Kayseri emaretini vererek Kadı Burhaneddin’i oraya gönderdi. Kadı Burhaneddin süratle gidip Ali Bey’den önce Kayseri’ye vardı, halkını elde etti. Ama askerinin çokluğundan çekinerek Ali Bey’i oyalıyordu. Fakat ilk fırsatta sarayını basıp onu zorla Kayseri’den çıkardı. Ali Bey kaçıp Bergüb Kalesi’ne gitti. Orada bir müddet kaldı. Kadı Burhaneddin 1376 (778) yılında Kayseri emiri oldu.
Hacı İbrahim Bey, Eretnazade Ali Bey’in durumunu haber alınca Moğol aşiretlerinin saldırılarından ürktü, onu getirterek izzet ikramla yeniden Kayseri emiri yaptı. Kadı Burhaneddin’i ise Sivas’a yolladı.[58]
Ancak Kadı Burhaneddin’den yana olan Samağarlu aşireti reisi Hızır Bey’in, askeriyle gelip Kayseri’yi istila ideceği duyulunca Eretnazade Ali Bey telaşa düştü. Kadı Burhaneddin’i çağırdı, Hacı İbrahim Bey’den yardım istedi.
Kadı Burhaneddin, Hacı İbrahim Bey’den aldığı askerle Kayseri’ye geldi. Seviyesiz kışkırtıcı bir tartışma nedeniyle Hızır Bey Kayseri dolayından çekilip yaylağına gitti. Eretnazade Ali Bey’in davetiyle Sivas’tan gelen Seyidî Hüsam ise onu Kadı Burhaneddin’le barıştırdı.
Fakat Hacı İbrahim Bey, Ali Bey’le Kadı Burhaneddin’ın durumlarından şikâyet eden halkı yatıştırmak için özel emirlerinden Hace Yakut Bey’i 1377(779)’de Kayseri emiri atadı.
Hace Bey, Eretnazade Ali Bey’le Kadı Burhaneddin’ın durumlarını izleyerek izlenimlerini Hacı İbrahim Bey’e yazıyordu. Bir süre sonra Hacı İbrahim Bey’den aldığı talimatla Ali Bey’i bağlayıp Sivas’a, Kadı Burhaneddin’i de zindana gönderdi.[59]
Kadı Burhaneddin’ın adamları ve Samağarlu aşireti, Eretnazade Ali Bey’in destekçisi olan Barambaylu aşireti reisi Ali Paşa ile Hacı İbrahim Bey’i aşırı sıkıştırdılar.
Mecburen Hacı İbrahim Bey, vali Hace Bey’i azledip Seyidî Hüsam ile birlikte zincire vurarak Sivas’a yolladı. Kadı Burhaneddin’i hapisten çıkarttı, Eretnazade Ali Bey’i emirlik postuna getirdi. Samağarlu Hızır Bey’i de Kayseri’ye vali yaptı.[60]
Ama Hace Bey’in koruyucusu olan Hacı Şadgeldi Paşa, onun günahsız olduğunu belirterek Hacı İbrahim Bey’den bağışlanmasını istedi. Hace Bey, Şadgeldi Paşa’nın kardeşinin kayınpederi idi. Seyidî Hüsam’ı da Eretnazade Ali Bey bağışlamıştı. Hacı İbrahim Bey, Hace Bey’le Seyidî Hüsam’ı bağışladı.
Öte yandan Hacı İbrahim Bey, üzerine saldırmaya hazır olan Barambaylu Moğol aşireti belasını def edecek çareler arıyordu.
Eretnazade Ali Bey ile Kadı Burhaneddin ise, durmadan Barambaylu aşiret reisi Ali Paşa’yı Hacı İbrahim Bey aleyhine kışkırtıyordu.
Barambaylularla Kadı Burhaneddin’in avanesi birleşerek Sivas üzerine yürüdüler. Hacı İbrahim Bey, önce serdarı Hasan Bey’i gönderdi. Sonra kendisi askeriyle birlikte gitti. 1378 (780) yılında Tozanlu nahiyesinde yapılan savaşta her ikisi de öldürüldü.[61]
Hace Yakut Bey, Hacı İbrahim Bey’in yanındaydı. Öldürülen İbrahim Bey’in başını alıp Havik (Hafik)Kalesi’ne, ordan da Sivas’a götürdü. Olanları Kadı Burhaneddin’ın halazadesi Ahmed Çelebi daha evvel Sivas’a yetiştirip sevinç çığlıklarını açığa vurmuştu.
Hacı İbrahim Bey, Hace Ali Şah’ın oğluydu. Oğlu Hayreddin Halil Bey ve hizmetçisi Şerefeddin Mukbil Bey, velinimetlerinin öldürülmesine çok üzülmüşlerdi. Mukbil Bey, derhal ayaklanıp Halil Bey’i emirlik tahtına getirmek üzere Sivas’ı ele geçirmiş, felaketin en kötü sebebi olan Eretnazade Ali Bey’i bağlayıp zindana atmıştı.[62]
Kadı Burhaneddin, herkesten çok Hacı Şadgeldi Paşa’dan çekiniyordu.[63]Şadgeldi Paşa dolaylarında olan beylerin ve ileri gelenlerin eliyle Sivas’ı memleketine katmak istiyordu. Bazı erkân ve halk kendisine oldukça eğilimliydiler. Kadı Burhaneddin, fazla dedikodu uydurarak halkı Şadgeldi Paşa’dan nefret ettirdi. Sonra dönüp Kılıçarslan Bey’i Hacı Şadgeldi aleyhine kışkırtma yoluna gitti. Amacı Kılıçarslan’ı ezdirmekti.[64]
Kılıçarslan, Kadı Burhaneddin’ın kışkırtmalarına kapılarak derme çatma askerle Hacı Şadgeldi Paşa’ya savaş ilan etti ve Tokat üzerine yürüdü.
Hacı Şadgeldi Paşa, askerini alıp Tokat’a geldi. Kılçarslan’ı karşıladı. Bu arada Kılıçarslan, Seyidî Hüsam’dan aldığı mektuptan Sivas’ta aleyhine yapılan oyunları anlamış, savaş ilan ettiğine pişman olmuştu. Amasya askerinin çokluğunu görünce daha çok korktu. Ama Kadı Burhaneddin’in dayısı Yıldızoğlu Yusuf Bey’i, Hacı Şadgeldi’ye elçi gönderip barış isterken, askerleri Tokat köylerini yağma ediyordu. Hacı Şadgeldi Paşa yağmacılığa oldukça kızarak ona saldırdı. Kılıçarslan, bozguna uğradı. Savaş meydanından kaçıp canını Sivas’a attı. Halkın gözünde itibarı kalmadı.[65]
Kılıçarslan, başına gelen rezaletin tek sorumlusunun Kadı Burhaneddin olduğunu anladığı halde hile ve yalanlarına kanıyordu. Kadı Burhaneddin ise, Sivas emaretine kavuşmak için Kılıçarslan’ı öldürme çareleri arıyordu.
O zamanın kutbu sayılan Sivas mevlevîhanesi şeyhi Adil Dede, Kadı Burhaneddin’in tutkunuydu. Kadı Burhaneddin’in kışkırtmasıyla Adil Dede Hacı Şadgeldi Paşa’ya Kölemen, Kılıçarslan’a Kahbezen (Kahpekadın, kahpe karılı) derdi. Kendisine uyanları bunların aleyhine kışkırtırdı.
Kadı Burhaneddin, kışkırtmalarından yararlanarak başkalarını da kandırıyordu. Nihayet Kadı Burhaneddin, kızkardeşi oğlu Emir Şeyh Müeyyed’le ittifak edip bir av alanına davet ederek orada Kılıçarslan’ı öldürttü, yüzlerce yakını ve taraftarını, amcası Keyhüsrev’i kılıçtan geçirdi. [66]
Kadı Burhaneddin, Kılıçarslan’ın icabına baktıktan sonra avlakından dönüb debdebeyle Sivas’a girdi. İmaretin merkezini zaptedip 27 Ocak 1383 (782 senesi zi-l-ka‘desinin ondördüncü) günü tahta çıktı. Beş yıldan beri izlediği siyasette amaçlarına vardı.[67]
Kadı Burhaneddin’in cinayetleri, askeri hareketleri, Sivas’ın ayan ve eşrafını, özellikle halkı oldukça ürkütmüştü. Ama artan gücü, taraftarlarının karagözlülüğü, Barambaylar’ın kötülük ve bozgunculukları yüzünden kimse ses çıkaramıyordu.[68]
Sonunda Sivas’ın ileri gelenleri ve halkı Amasya hükümdarı Hacı Şadgeldi Paşa’ya gizliden çağrı göndererek yardıma başvurdu, Sivas’ı memleketine katmasını istedi.
Bunu duyan Kadı Burhaneddin öfkelendi. Bu talepte bulunanları aratıyor, bulduğunu asıp kesiyordu: “Ben bu emareti kendi say ve ictihadımla aldım. Hacı Şadgeldi kim oluyor ki bu memlekete sahip çıkıyor, benim saltanat ve istiklalime muhalefet etmeğe kalkışıyor” diyordu.
Hacı Şadgeldi Paşa, bu sırada ağır hastalanmış, yatıyordu.[69] Bütün Amasya beyleri birlikte Hacı Şadgeldi’ye bağlılığa yemin etmişlerdi. Paşa’ya emaretinde karşı olan Halfetzade Pîr Ali Bey bile ona bağlıydı. Kızı İran Hatun’u paşanın oğlu Seyyideddin Mehmed Bey’e vermişdi.[70]
Hacı Şadgeldi Paşa, şikâyetler üzerine asker toplayıp savaş hazırlıkları yapmaya başladı. Bu sırada, Kadı Burhaneddin kendi özel adamlarından Ahî İsa Bey adında birini Paşa’nın ruhsal durumunu, askeri gücünü, Amasya beylerinin tavırlarını anlamak için Hacı Şadgeldi’ye elçi gönderdi. [71]
Elçinin geldiği sıralarda her taraftan asker geliyor, Amasya’nın her tarafı sevgi doluyor; görünenler, elçiye dehşet veriyordu. Askerlerin içinde Cavunkar (Çunkar)[72]denen Moğollar, Kara Tatar denen Tatarlar da vardı.[73]
Kadı Burhaneddin, Hacı Şadgeldi Paşa’ya taraftarlık töhmeti ile önce Karahisar-ı Şarkî beyi Melik Ahmed Bey’in kardeşi Nebi ile Erzincan beyi Tayerten(Taharten) Bey’in akrabasından Zünnun Bey’i Sivas’ta hapsetmiş, Seyidî Hüsam’ı Kavile Hisar’a sürüp zindana atmıştı.
Kadı Burhaneddin, elçi İsa Bey’in dönüşüyle Amasya beylerinin birleştiğini, büyük bir askeri gücün toplandığını öğrendi. Hacı Şadgeldi’nin gücünü anlayınca derhal hapsettiği Nebi, Zünnun, Seyidî Hüsam beyleri bırakarak taltif etti; Karahisar ile Behramşah (Bayram Şah) emaretlerini verip Nebi Bey’i gönderdi. Ama böylece onu kardeşi Melik Ahmed Bey’le uğraştırıp her ikisini de meşgul etmiş olacaktı. Çünkü Melik Ahmed Bey, Hacı Şadgeldi Paşa’ya bağlı biriydi.
Zünnun Bey’i yükselterek Erzincan’a gönderdi. Emir Mutahhereddin Tayerten Bey’le anlaşıp birlikte davranmasını istedi. Eski olaylardan dolayı, Tayerten Bey, Şadgeldi Paşa’ya müteşekkir ve oldukça bağlıydı. Genel işler müsteşarı Tuğrul Bey de bağlıydı. Seyidî Hüsam’ı da Sivas’a gönderip eski makamını verdi.
Hacı Şadgeldi Paşa, hastalığı hafifleyince askerin başına geçti. Sivas’a ilerleyip Artukabad’a(Artuqava’ya) kadar gitti. Kadı Burhaneddin de Baramlu, Samagarlu askerleri vs kendi taraftarlarını alıp Hacı Şadgeldi Paşa’yı karşıladı. Kadı Burhaneddin bu arada Hacı Şadgeldi Paşa’ya elçiler, mektuplar gönderdi, işi barışçı yoldan çözüp müslüman halk arasında kan dökmemek için görüşelim dedi. Ama aslında Paşa’yı oyalıyordu. Çünkü aynı anda, maiyyetindeki Türkmen ve Moğol propagandacıları gizlice öbür tarafa gönderip “Şadgeldi köle oğludur, haseb ü nesebi belirsiz adamdır. Ne emareti, ne vilayeti şer’an sahîh değildir. Kadı Burhaneddin ise abaen ceddi asîl, necîb bir zattır. Bir köle oğluna uyup öyle necîb bir zat ile nasıl harb edeceksiniz” şeklinde bölünmelere, kararsızlıklara yol açacak propagandalar yaptırıyordu. [74]
Kadı Burhaneddin, Hacı Şadgeldi ordusunda yaptırdığı propagandaların tesirini haber aldığı anda iki taraftan gelip giden elçilerle ilişki dilini değiştirdi. Şadgeldi Paşa’nın elçisine: “Hacı Şadgeldi, ‘birlikte Ali Beyzadeyi (Eretnazade Ali’nin küçük yaştaki oğlu) emirliğin tahtına çıkaralım, çünkü memleketin varisidir, Ehl-i İslam arasında kan dökmeyelim’ diyor. Hâlbuki Emirzadenin dedesini öldüren, babasını şehir, şehir süründüren, irsi mülkü olan Amasya’ya sokmayan, malını yağma ettiren Kılıçarslan zorbalık ederken kılını kıpırdatmayan Hacı Şadgeldi’dir. Şimdi nasıl Emirzadeye şefkat gösteriyor?Buna rağmen Şadgeldi Paşa gelsin, düzeni sağlama uğruna ne gerekiyorsa yapalım” diyordu. [75]
Bu arada Hacı Şadgeldi’nin ordusunda büyük ve tehlikeli ayrılıklar doğmuş, Çunkar ve Kara Tatarlar ordudan çıkıp gitmiş, ordunun maneviyatı bozulmuştu.
Amasya beyleri, âlimleri ve ordu zabitleri, orduda düzeni ve manevi gücü sağlamaya, idiaların yalan olduğunu, Hacı Şadgeldi Paşa’nın soy sopunu, asalet ve yüceliğini ispatlamaya çalışıyorlardı.
Hacı Şadgeldi Paşa, Sivas ayanından aldığı çağrıların etkisini de göremedi. Zaten buna canı sıkılıyordu. Ummadığı halde söylenen sözlerden ve orduda boy veren tehlikeli durumdan oldukça etkilenerek yeniden hastalandı. İşi tatlıya bağlayarak dönme gereğini hisseti. Orduyu kaldırıp Amasya’ya döndü. [76]
Hacı Şadgeldi Paşa ciddi ciddi yeni önlemlere ihtiyac duydu. Devlet erkânıyla danışarak Erzincan, Canik, Karahisar-ı Şarkî, Kayseri, Kastamonu beyleri olan Tayertan, Taceddin, Melik Ahmed, Cüneyd ve Bayezid Beyleri, Kadı Burhaneddin aleyhinde ittifaka davet etti.
Kastamonu hükümdarı Candaroğlu Bayezid Bey, Hacı Şadgeldi’nin oğlu Emir Ahmed Bey’in kayınpederiydi. Diğer beylerden daha fazla nüfuzu vardı. Kayseri valisi Ömer Beyzade Cüneyd Bey Kadı Burhaneddin’in büyük düşmanıydı. Canikli demekle meşhur Taceddin Bey Hacı Şadgeldi Paşa’ya bağlı ve bütün Samsun vilayetine emir idi.
Hacı Şadgeldi Paşa’nın bu hareketi Kadı Burhaneddin ile savaşma işaretiydi. Karar için Yüksek Ahd Meclisi’nde kazasker Cemaleddin Mehmed Aksarayî, müftü İzzeddin Mehmed Amasî, ileri gelenerden Celaleddin Mehmed bin Resul, Alaeddin Ali bin Aksarayî, değerli emirlerden Cemaleddin Firuz Bey ve bunlara uyan âlim ve beyler de, Kadı Burhaneddin ile derhal savaşmayı uygun görmüyorlar, ‘’Savaştan maksat, sefahat düşkünü Eretnazade Ali Bey’in henüz ergen bile olmayan bir çocuğunu emir olarak atamaksa savurganca harcanacak mal ve cana yazıktır, Amasya hükumeti için bir yararı yok, ama Sivas vilayetini almak ise, koşulların gelişmesine, gerekenlerin tamamiyle yerine getirilmesine kadar ertelenmelidir’’diyorlardı.[77]
Bunlara karşıt olan Babuk Şahoğlu Serdar Ali Paşa ile vezir Torumtayoğlu Siraceddin Mehmed, Halfetoğlu Pîr Ali, Sunkuroğlu İsa Beyler gibi âlimler ve beylerin ileri gelenleri de Şadgeldi Paşa’yı savaşa teşvik ediyorlardı. Hele Ali Paşa, Sivas’ın istilasını pek kolay görüyor, ihtiyar Hacı Şadgeldi Paşa’yı durmadan kışkırtıyordu.
Bunların muhalefetleri o kadar ileri gitmişti ki geleceğin her türlü kaygısından uzak, savaş yanlısı olmayan faziletli insanları ve âlimleri, Kadı Burhaneddin tarafından gönderilmiş ve yönlendirilmiş olmakla itham edip etkisizleştiriyorlardı. Kadı Burhaneddin’in Amasya’da casusları olduğu söyleniyor, mecliste müzakere edilen gizli konuların halk arasında duyulup yayılmasından, casusların yalan propagandalarından korkuluyordu. Böyle zamanlarda doğruyu söylemek bile tehlikeliydi.
Hacı Şadgeldi Paşa’nın başvurduğu beylerin oluru alınmış, her biri yardım gücü göndereceği sözü vermişti. Bu sözler üzerine Hacı Şadgeldi Paşa, Serdar Ali Paşa’nın alevlendirmesine uydu. Bütün gücünü toplayıp Amasya’dan hareket etti.
Kadı Burhaneddin, Hacı Şadgeldi’nin hareket ettiği haberini alınca Sivas’tan kalkıp Tokat’a doğru yürüdü. Hacı Şadgeldi Paşa Turhal’a geldiği zaman Kadı Burhaneddin de Artukabad’a inmişti. Kadı Burhaneddin oyalama yolunu tutup güvendiklerinden Devatî Ahmed Bey adında birini elçi gönderdi.
Elçi iki amaç için gitmişti: Birincisi Serdar Ali Paşa’yı Amasya emareti vadiyle Hacı Şadgeldi Paşa’dan ayırmak, ikincisi Hacı Şadgeldi Paşa’nın karargâhını anlamak.
Bu sırada Hacı Şadgeldi Paşa tarafından düzenlenen bir askeri birlik ansızın Kadı Burhaneddin’in bazı askerleri üzerine bir gece baskını yamış, ordu perişan olunca, Kadı telaşa düşmüştü.
Her iki taraf adım adım bibirbirine yaklaştı. Kadı Burhaneddin Tokat’ın altından Kazova’ya (Qazava/Qazabad) kadar sokuldu. Hacı Şadgeldi Paşa da buraya kadar gelmişti. Fakat Hacı Şadgeldi Paşa’ya söz verilen yardım gücü görünmüyordu.
1381 (783 yılı ramazanın başında) Kasım sonu ya da Aralık başıydı. Kadı Burhaneddin, askerinden oluşan bir birliği pusuya yatırdı, sabaha doğru savaşa katıldı. Çatışmayı yenilgi gibi gösterip askerini düzenli olarak geri çekiyor, Hacı Şadgeldi Paşa da emirleriyle beraber onu izliyordu.
Hacı Şadgeldi, tam pusu hizasına geldiği sırada çıkan askerler arkadan, yüzgeri eden Kadı Burhaneddin de önden, şiddetle Hacı Şadgeldi koluna hücum ettiler.
Hacı Şadgeldi kolu, kendi özel askerlerinden ibaretti. Esas güçleri oğlu Emir Ahmed Bey’in idaresinde gerideydi. Serdar Ali Paşa ile çoğu emir Hacı Şadgeldi Paşa’nın yanında bulunuyordu.
Kadı Burhaneddin, Amasya genel kuvvetlerini ordusunun bir kısmıyla oyalayarak Hacı Şadgeldi kolunu tamamıyla yalıtlamıştı. Yalıtlanıp sarılan kolla kanlı bir çarpışma oldu, Hacı Şadgeldi ve emirlerden bazıları öldürüldü, Ali Paşa, Pîr Ali Bey gibi beyler de esir edildiler.[78]
FAHREDDİN AHMED AMASYA EMİRİ
Emir Fahreddin Ahmed Bey, babasının öldürülmesi ardından Turhal’da devlet erkânının oybirliğiyle 1381 (783 senesi ramazanında) Aralık’ında Amasya tahtına çıkarıldı. Amasya Bağımsız Emirliği’nin üçüncü hükümdarı oldu. Annesi, babasının amcası Hace Ali Şah’ın kızı, kendisi de Kürt Candaroğullarının Kastamonu hükümdarı Bayezid Bey ile Babuk Şahoğlu Ali Paşa’nın damadıdır.
Emir Ahmed Bey, öldürülen Hacı Şadgeldi Paşa’nın ikinci oğludur. Babasının iktidar döneminde “devatdar (divitdar)” olduğu için Devatdar Ahmed Paşa diye anılmıştır.
Emir Ahmed Paşa’nın çağdaşları şunlardı: Osman ili hükümdarı Birinci Murad, Karaman ili hükümdarı Ali Bey, Kastamonu hükümdarı Candari [Kötürüm] Bayezid Bey, Canik ve Samsun emiri Taceddin Bey, Karahisar-ı şarki emiri Melik Ahmed Bey, Erzincan emiri Taharten Bey, Sivas emiri Kadı Burhaneddin Ahmed Çelebi.
Osmanlı beyi Birinci Murad’ın nüfuzu Ankara yoluyla Anadolu’nun içine doğru ilerlemişti. Bunu ilk hisseden Amasya emareti oldu.
Kayseri emiri Eretnazade Cafer Bey, salt emir ünvanına kani, kendi zevkiyle meşguldü. Vilayeti idare eden Ömer Beyzade Cüneyd Bey’di.
Cüneyd Bey, Kadı Burhaneddin’ın büyük düşmanı Amasya emiri Ahmed Bey’in gerçek dostuydu. Kastamonu hâkimi Candari Bayezid Bey, Ahmed Bey’in hem kayınpederi hem de müttefiki idi. Melik Ahmed ve Taceddin Beyler, öteden beri Amasya emaretine bağlıydılar. Tokat emiri Şeyh Necib Bey zaten Hacı Şadgeldi Paşa tarafından atanmıştı.
Kadı Burhaneddin, kendisine en çok karşıt bildigi ve son derece kıskandığı Hacı Şadgeldi Paşa’yı öldürmekle cihangîr olmuş gibi sevincinden bir yere sığmaz, ne yaptığını bilmez olmuş, her tarafa zafernameler dağıtmış, kendisine sultan ünvanını vermişti.
Hacı Şadgeldi Paşa’yı katlettikten sonra başını kestirip Sivas’a, ardından Erzincan’a gönderdi. Paşa’nın cesedini edebildiği kadar küçük düşürdü.
Kadı Burhaneddin, Hacı Şadgeldi Paşa’nın öldürüldüğü çarpışmadaki zaferini genel bir zafer gibi gösterip her tarafa yaydı.[79]
Maksadı Tokat emiri Şeyh Necib Bey’i teslim olmaya mecbur edip bütün Tokat vilayetini savaşsız ele geçirmek, Karahisar-ı Şarkî ve Erzincan emirleri Melik Ahmed ve Tayerten Beyleri kendisine çekmekti. Hacı Şadgeldi Paşa’nın kesik başını Erzincan’a göndermesi de bu amaçlaydı.
Ayrıca, Amasya’da savaş yanlısı olmayan âlim ve beylere hitaben açıktan bir teşekkürname yazıp Amasya emirinin eline geçecek şekilde onlara göndermiş, mektup Devatdar Ahmed Bey’in eline geçmişti. Amaç, Amasya erkânıyla, emir arasına ikilik sokmak, emiri kuşkuya, erkânı da zor duruma düşürmek, savaş yanlısı olmayanları ya ayrılmaya mecbur etmek ya da birbirine düşürüp, iç karışıklıklar yaratarak Amasya’yı almaktı.
Bu sahte mektub üzerine kazasker Cemaleddin Mehmed Aksarayî, erdemlilerden İzzeddin Hasan Çelebi Konya’ya, müftü İzzeddin Mehmed, Kadı Müeyyideddin Mehmed Çelebiler Hicaz’a, erdem sahiplerinden Celaleddin Mehmed bin Resul Mısır’a, Aksarayîzade Alaeddin Ali, Merzifonî Cemaleddin Safer Şah Çelebi ile emirlerden Yazarluzade Cemaleddin Firuz Bey Bursa’ya gitmişlerdi.
Hâlbuki bunların hiçbiri ne Kadı Burhaneddin taraftarıydı, ne de onunla ilişkide bulunmuşlardı. Fakat dertlerini anlatamayacaklardı. Ya başları kesilecek ya da boyun eğeceklerdi. Memleketi terketmeyi seçtiler.
Bunların firarı üzerine erdem sahibi insanlardan Mevlana Cemaleddin Yusuf bin Ahî Hüseyin en-Niğidî kazasker, Mevlana İmadeddin Yusuf bin Halil el-Malatî Amasya kadısı oldu, Mevlana Saadeddin Mevhub bin ez-Ziyarî fetva makamında yerleşti. Müderrislerin ileri gelenlerinden Fahreddin Osman et-Türkmanî de kadı vekiliydi.
Turhal’da oturup Kadı Burhaneddin’in durumunu izleyen Emir Fahreddin Ahmed Bey ve hükümet erkânı, Kadı Burhaneddin ile kesin savaşmaya kararlıydılar. Ancak fırsat kolluyorlardı. Tutsak edilen Ali Paşa ve Pîr Ali Bey’le savaşacak yolu bulmuşlar, onlara gerekli talimatı veriyorlardı.
Kadı Burhaneddin ise zafer neşesiyle Kazova(Qazava)’dan derhal dönüp beklemeden Tokat’a gitmiş, Hacı Şadgeldi ordusunun tamamıyla dağıldığı propagandasından ürkmüş olan Emir Şeyh Necib, onu karşılayarak gerçek durumu bilene kadar Kadı Burhaneddin’le uyumlu olmak zorunda kalmıştı.
Tabi, Kadı Burhaneddin’in savaş meydanından hemen Tokat’a dönmesi, Hacı Şadgeldi’nin geride bıraktığı büyük güçle temastan çekindiğini gösteriyor; karşıt beyleri kendi aleyhine cesaretlendiriyordu.
Seyidî Hüsam Bey, esir olan beylerle Şeyh Necib, Ahî Nevruz, Feridun, Nebî Bey’lerin başına geçip Kadı Burhaneddin’in gösteriş ve sözlerine asla aldanmamalarını belirterek Amasya beyi Emir Ahmed’in savaşkanlığı ve gücü hakkında uyarıyor, bunları Kadı’ya karşı durmaya çağırıyorr ve: “Hacı Şadgeldi ihtiyar bir zattı, vefat etti. Allah’a hamd olsun, genç ve gürbüz bir oğul bıraktı ki erliği, yiğitliği ondan kat kat yüksektir. Ulus, Kayseri, Erzincan begleriyle Canitli (Canikli) Taceddin Bey ve öteki uc beyleri ile ileri gelenler onunla ittifak etmelidirler.” diyordu.[80]
Seyidî Hüsam’ın maksadı, Hacı Şadgeldi’nin öldürülmesi sırasında esir olan Babuk Şah oğlu Ali Paşa’nın vekilliğinde Eretnazade Mehmed Bey’i emaret tahtına çıkarmak ve kendisi de vezir olmaktı. Bu maksadın gelmesi Amasya emiri Ahmed Bey’le ittifaka bağlıydı. Ali Paşa da emirin kayınpederiydi.
Seyidî Hüsam bu amaca ermek için sabırla beklemek gerektiğini anladı. Daha kestirme yoldan tez bu maksada varmak için, en büyük engel olan Kadı Burhaneddin’i ortadan kaldırma yolunu aradı. Kadı Burhaneddin’i dostane bir biçimde Tokat’ın dışında bir bağa davet edip orada yok etmeyi arkadaşlarına kabul ettirdi.
Fakat Kadı Burhaneddin’in her tarafta casusları vardı. Davetten huylandı ama sezdirmedi. İttifak eden emirleri yüksek makamlara atayarak onları birbirinden ayırma yolunu tuttu. Müttefik beylerden Babuk Şahoğlu Ali Paşa’yı makamına çağırıp güzel sözlerle büyük bağışlarla ödüllendirerek kendisini bağışladığını, istediği zaman vatanına gidebileceğini bildirdi. Ali Paşa, Hacı Şadgeldi’nin bütün mirasını istedi. Kadı Burhaneddin terdütsüz verdi.
Bu sırada Tokat emiri gerçek durumu anlamış Kadı Burhaneddin’e karşı tutum almış, müttefik beylerle ilişkiye başlamıştı. Müttefik beyler’ Kadı Burhaneddin’in zaafını anladıkları anda bir fırsatını bulup askerine baskın yaptılar, askeri dağıttılar. Kendisini esir almaya ramak kalmıştı. Kadı Burhaneddin, tek başına kaçıp canını kurtarabildi.
Kadı Burhaneddin bu baskından sonra, ordusunu Tokat şehrinin dışına çıkardı. Emir Şeyh Necib de kaleye kapanıp Kadı’yı şehre yanaştırmıyordu. Kadı’nın kaleyi sarıp sıkıştıracak gücü yoktu.
Kadı Burhaneddin çaresiz Tokat’ın önünden de kalkıp Artukabad’a gitti. Sivas’a yazıp yeni asker istedi. Ayrıca Hace Yakub Bey’i Turhal’a Emir Ahmed Bey’e elçi gönderdi.
Kadı Burhaneddin, Emir Ahmed Bey’i babasının intikamı sevdasından vaz geçirmeğe çalışıyor, Amasya vilayetiyle yetinip oraya dönmesini tavsiye ediyor, kendisinin de Sivas’a gideceğini bildiriyordu.
Elçi Hace Bey, Emir Ahmed Bey’e gidip istekleri iletti fakat red edildi. Emir Ahmed Bey’in direnmesi, Kadı Burhaneddin’i kızdırdı. Yeni aldığı kuvvetle Emir Ahmed Bey’in üzerine yürüdü.
Amasya emiri Ahmed Bey, Kadı Burhaneddin’i askeri ile karşıladı. Şiddetle çarpıştılar, her iki taraf da kayıplar verdiler. Üstün gelen olmadı.
Kadı, Ahmed Bey’e karşı kesin bir başarı elde edemeyeceğini anladığı halde Hace Beyle önceden yaptığı teklifleri tekrarladı. Ahmed Bey bu arada Turhal’dan dönüp Çengel’e kadar gelmişti.
Burada, daha önce Ahmed Bey’in talep ettiği Kastamonu yardım güçlerinin, Candari İsfendiyar Bey’in idaresinde daha yeni gelebilmiş olduğu görüldü. İsfendiyar Bey, Emir Ahmed Bey’in kayın biraderiydi. Yüksekten atıp tutarak Ahmed Bey’i geri çevirdi.
Emir Ahmed Bey askerini yeniden düzene sokarak İsfendiyar Bey’in askeriyle Çengel’den Komenat üzeri Turhal’a döndü. Kadı Burhaneddin’in yenilgisini özleyen Seyidî Hüsam, bu haberi derhal Kadı Burhaneddin’e yetiştirdi.
Kadı Burhaneddin haber üzerine Kazova’ya döndü. Ahmed Bey’in Turhal’a geldiğini duyunca Turhal üzerine yürüdü. Turhal civarında iki asker bir daha çarpıştı. İsfendiyar Bey, adeta bir seyirci gibi durdu. Çok seyrek çarpışmalara katılıyordu. Savaşan, Amasya askeriydi.
Ahmed Bey İsfendiyar Bey’in yardım gücünden yararlanamayacağını anlamış, Kadı Burhaneddin de oldukça darbe yemiş, çarpışmaları sürdürmenin bir yarar getirmeyeceğini anlamıştı. Uzlaşıp savaşa son vediler. Ahmed Bey, İsfendiyar Bey’le beraber Amasya’ya döndü. Kadı Burhaneddin de gidip on gün Zile’de kaldı, ardından Sivas’a gitti.
Kadı Burhaneddin tanınmış Akkoyunlu beylerinden Kutlu Beyzade Ahmed Bey’in Sivas yöresini yağma ve tehdîd ettiğine dair haberler almıştı. Savaşa devam edememesinin bir sebebi de buydu.[81]
Emir Fahreddin Ahmed Bey, 1381 (783) senesi sonunda Amasya’ya vardı. İsfendiyar Bey’i Kızlar Sarayı’na indirdi. Askerini de gereken yerlere yerleştirdi. Savaşın açtığı yaraları sarmağa çalıştı.
Bu savaşta Kadı Burhaneddin, Amasya Emareti’nden toprak kazanamadı, ama Hacı Şadgeldi Paşa’nın katledilmesi onu bağımsızlığa çok yaklaştırmıştı. Amasya emaretinin kaybı ağırdı. Hacı Şadgeldi Paşa’nın ölümü, başta geliyordu. Sonra Sinop vilayeti, Ahmed Bey’in kayınpederi Kötürüm Bayezid Bey’in idaresine geçti, Canik ve Samsun emiri Taceddin Bey kendi başına hareket etmeğe başladı.
Ayrıca İsfendiyar Bey, Amasya’da yerleşip oturmaktaydı. ‘Misafirliğinin’ uzaması Candari Bayezid Bey’in Amasya ve dolaylarını istila niyetini gösteriyordu. Osmancık emiri Beyleroğlu Mahmud Bey, Amasya emaretini tanımıyor, Bayezid Bey’e itaat ediyordu.
Emir Ahmed Bey, bir taraftan Kadı Burhaneddin’in, diğer tarafdan Canik beyi Taceddin’in saldırı ve baskısından gına getirmişti. Kadı’nın kışkırtmalarına kapılan Cavunkar (Çunkar, Moğol aşireti) oğullarının yağmacı hareketleri emareti daha çok zaafa uğratıyordu.
Emir Ahmed Bey, uzak görüşlü zeki bir insandı. Babasının veziri olan Torumtayzade Siraceddin Mehmed Çelebi, yaralı olarak savaştan gelmişti. Onu vezirlik makamına oturttu. Amasya emirlerinin en yaşlısı olan Halfetzade Alaeddin Ali Bey’i de kendisine müsteşar ve yardımcı yaptı.
Ahmet Bey, kayınpederinden destek ve koruma beklerken Amasya’yı istilaya kalkışmasına çok kızıyordu. İsfendiyar Bey’in Amasya’dan gitmemesi, onu bezdiriyordu. Çünkü her taraftan başkaldıran asilere karşı kuvvet gönderemiyordu.
Tabi bu arada Emir Timur’un serdarlığında devasa yeni bir Moğol akını, doğudan yaklaşıyor, her tarafı kasıp kavurarak, etkisi daha uzaktayken bile çok yakın hissediliyordu. Mısır Memluklerinin aşağıdan dayatıkkları basınç vardı. Karamanoğullarının kuzeye ve batıya yayılma hırsları da bunun üzerine geliyordu. Candarilerin ve daha önce dost olan diğerlerinin diş gıcırtılarının sesi gittikçe daha çok duyuluyordu.
Emirliğin müsteşarı Ali Bey, zamanında Ankara’da sekiz yıl oturmuş, Osmanlıların gücünü, padişahlarının davranışlarını görüp oldukça beğenmişti. Gerek Kadı Burhanedin’e, gerek Kastamonu emiri vesair beylere karşı Osmanlıların etkinlik ve gücünü yeterli görüyordu.
Dört bir yandan sıkışan Ahmet Bey, Ali Bey’in tavsiye ettiği Osmanlı güçleriyle ittifak edip onlara bel bağlamanın belirtilen rakip ve düşmanların saldırılarından daha emin olacağını gösteriyordu. Mısır hükumetine müracaat etmektense Osmanlı Devleti’nin şemsiyesini kabul etmeyi daha uygun görüyordu.
Ahmed Bey, bu çözümün bir an önce gerçekleşmesini istiyordu. Devlet erkanı olan ‘amcasıoğlu Süleyman Şah’ın oğlu Kutlu, enişteleri Yahşî, Bicar, Torumtayoğlu Mehmed, Atabegoğlu Abddullah Beylerle kadı, müftü, ileri gelen âlimler, Muslihoğlu Celaleddin Abdurrahman gibi şahsiyetler, bu fikri uygun görmüşlerdi.
Bunun üzerine Ahmed ve Ali Beyler, geçen sene Bursa’ya gidip orada olağanüstü kabul gören Amasyalılardan Ali ve Safer Şah Çelebiler ile Firuz Bey’le haberleşmeye başladılar. Aksarayîzade Alaeddin Ali ve Cemaleddin Safer Şah, akıllı ve ikna edici özelliklere sahiptiler.
Bunlar, Osmanlı hükümdarı Murat Bey’le veziri Candari[82] Halil Paşa’ya Amasya’nın durumunu, Bayezid Bey’in hareketini, İsfendiyar Bey’in Amasya’da uzun süre kalışını ileterek korunma talep etmiş ve olur cevabını almışlardı.
Kadı Burhaneddin’in saldırılarından korunmak için Kayseri emiri Eretnazade Cafer ve yardımcısı Cüneyd Beyler de Mısır hükumetine müracaatla Melik Zahir Berkut’un korumasını talep etmişlerdi.
Amasya ileri gelenlerinin müracaatlarını iyi karşılayan Osmanlı hükümdarı Birinci Murat, İsfendiyar Bey’i Amasya’dan kaldırmak için kendisinden yardım isteyen Kastamonu emiri Bayezid Bey’in oğlu Süleyman Şah’a kuvvet verip ayaklandırmıştı.
Süleyman Şah, babası üzerine yürüyüp Kastamonu emaretini alacaktı. Çünkü babası kötürümdü. Bütün hükümet işleri, babasının kardeşi (amcası) İskender Bey’in elinde kalmıştı. İskender Bey, kardeşiyle savaşırken öldürüldü. Bayezid Bey, derhal Amasya’da olan oğlu İsfendiyar Bey’i çağırdı.
İsfendiyar Bey, 1383 (785) yılında askerini alıp Amasya’dan çıktı. Kastamonu’ya gidip kardeşi Süleyman Şah ile savaştı. Süleyman Şah, yenilip Birinci Murat’a iltica ederek hem kendi yakasını ölümden hem de Amasya’yı İsfendiyar Bey’in istilasından kurtarmış oldu.
İsfendiyar Bey’in Amasya’dan kalkıp gitmesiyle rahatlayıp kuvvet kazanan Emir Ahmed Bey, Amasya’yı tehdit eden Çunkarlarla savaşarak onları dağıttı. Bunların başına geçen Bahtiyaroğlu Kara Devlet Şah’ı kaçırttı. Timurhanoğlu Koç Hüseyin Bey’i Çorum emiri olarak atayıp oraları güven altına aldı.
Dönüp Osmancık’a geldi. Kendisini Bayezid tarafından atanmış bir emir sayan Beyleroğlu Mahmud Bey’i Osmancık’dan kaldırıp Tokat’a gönderdi. Yerine kardeşi Abdullah Bey’i Osmancık beyi yaptı.
Canik ve Samsun taraflarında umursamaz davranan Taceddin Bey üzerine Lâdik emiri Altunbaş oğlu Keyubad oğlu Ali Bey’i gönderdi. Samsun emaretini ona verdi. Böylece oraları düzen ve kontrol altına aldı. Yeni Bey Lâdik emiri oldu.
Ali Bey, Taceddin Bey’le en çok bozuşan, çarpışan adamdı. Onu yenerek “Kubatoğlu” diye ün yapmıştı.
Amasya emareti bu sırada Amasya, Tokat, Çorum, Samsun vilayetlerini kapsıyordu. Ahmed Bey’in güzel idaresi babasının makamına layık olduğunu gösterdi. Adına kitaplar yazılarak genel saygı ve sevgiye ulaştı.
Ahmed Bey devrinde erdem ehlinden Hüsameddin Hüseyin el-Katî, Hüsameddin Hasan-el-Hoyî(Xoyî), Sadreddin Artuk el-Gümüşî, Fahreddin Osman el-Türkmanî, Bedreddin Mahmud bin İbrahim en-Niksarî, Şücaeddin İlyas bin el-Gümüşî, Şeyhü’l-kurra Hafızeddin Mehmed bin Halil el-Hubazî tanınmış âlimlerdi. Bunlardan Muslihzade Celaleddin Abdurrahman Çelebi kâtip ve divan üyesiydi. Amasya mevlevîhanesi şeyhi Hüsam Dedezade Celaleddin Mehmed Çelebi de saygın bir yere sahipti.[83]
Önceden Köprü’den kaçıp Elbistan ve Maraş dolaylarında serserice gezen Taşanoğlu Haydar Bey çok ihtiyar olmuştu. Bu sırada Emir Ahmed Bey’e iltica ederek evladı ile gelip Köprü civarında Koca Kayasıhavalisine yerleşti. Köprü emiri de kardeşi Umur Bey’di.
Yine bu sırada ölen Zeytun emiri Araboğlu Zeynel Bey’in yerine oğlu Zekeriya Bey geçti. Hakale beyi Mahmud Bey de ölünce yerini oğlu el-Hac Mehmed Bey aldı. Turhal emiri Mübarek Şah bin Doğan Şah, Emir Ahmed Bey’in hem amcası oğlu hem de eniştesiydi.
Kadı Burhaneddin’in teşvikiyle hareket eden Çunkaroğlu Gözler ve İnal 3/76 Bey’lerle küçük oğlu Tursun Bey, Amasya ve Tokat dolaylarında etrafı rahatsız ediyorlardı. Bunlar, gönderilen güçle itiat altına alındı, Kadı’nın kışkırtmaları sonuçsuz kaldı 786.
AMASYA EMARETİ’NİN OSMANLIYA KATILMASI
Amasya emaretinin Osmanlı Devleti’ne iltihak ideceğini duyan Kastamonu emiri Candaroğlu Bayezid Bey, oğlu İsfendiyar Bey’i ikinci kez Amasya’ya gönderdi, şehrin Kastamonu emaretine iltihak etmesini, damadı Amasya emiri Ahmed Bey’den istedi.
1385 (787)’in başında Amasya’ya gelen İsfendiyar Bey, Ahmed Bey’den büyük saygı ve sevgi gördü. Kızlar Sarayı’na yerleştirildi. İsfendiyar Bey’in iki kez bu sarayda ikametinden dolayı Kızlar Sarayı, Katib Çelebi’nin dediği gibi artık “İsfendiyar Sarayı” diye anılıyordu.
Amasya emiri Fahreddin Ahmed Bey, geçmiş olaydan dolayı kayınbiraderi İsfendiyar Bey’den kuşkuluydu. Ayrıca kendini Candaroğlu’nun himayesine muhtaç olacak kadar zorda görmüyordu. Aslında Bayezid Bey, Birinci Murad’ın sıkıştırmasına karşı kendisini koruyacak bir güce muhtaçtı. Canı sıkılmıştı ama tam bu sırada Kötürüm Bayezid Bey, Kastamonu’da ölünce İsfendiyar Bey derhal Amasya’dan çekilip gitti. Biraderi Süleyman Şah ile ardarda savaşarak ancak emirliğin tathtını ele geçirebildi. Ahmed Bey de böylece o taraftan gelen baskılarından kurtulmuş oldu.
Kadı Burhaneddin her tarafa saldırılarını arttırdı. Kâh işgal için Kayseri havalisine asker çıkarıp, yağmayla, vurup kırmayla uğraşıyor, kâh Tokat ve Amasya’yı almaya kalkışarak her tarafı vurup kırıyordu. Amasya emirleri arasına fitneler ekiyor, onları adeta sarsıyordu.
Amasya emiri Ahmed Bey, Canik emiri Taceddin ve Akkoyunlu Kutluzade Ahmed Beyler’le ittifak ederek Kadı Burhaneddin’in saldırılarına karşı koymak istedi, bir türlü kıramadı. Çünkü etrafında artık eski insanlar yoktu. Bir emareti idare eden yalnız emir değil, yetenekli ve etkin yneticilerdir de.
Amasya’nın âlim ve şeyhlerinden Divriğilizade Siyavuş Çelebi oğlu Şeyh Ali Yar Çelebi, elçi olarak Kadı Burhaneddin’e gönderilmişti. Onun yanında kaldı. Çunkar Beyleri olan “Ulu, Sulamış, Gözler” denen beyler normal bir şeyden Emir Ahmed Bey’e gücenip Kadı Burhaneddin’e gitmişlerdi.
Kadı Burhaneddin bunları ayartıp Çunkar aşiretini donatıp destekliyerek Amasya’yı tehdit etmekdeydi. Ankara’dan kaçıp Hacı Şadgeldi Paşa’ya iltica eden Bahtiyaroğlu Devlet Şah Bey, Kadı Burhaneddin’e gidip Turhal Kalesi’ni onun yardımıyla almış, onun emiri olmuştu.
Bundan önce Kadı Burhaneddin, Tokatı alıp Şeyh Necib’i oradan çıkarmış, Seyidî Hüsam’ı Tokat emirliğine atamıştı. Fakat Emir Ahmed Bey, Seyidî Hüsam’ı kendisine çekerek Kadı Burhaneddin’den ayırmış, Kadı Burhaneddin bunu da azl edince Emir Ahmed Bey’in müttefiki Emir Şeyh Necib, Tokat’ı almışsa da Kadı Burhaneddin’e bağlanmıştı.
Niksar emiri Hacı Bey ölünce oğlu Süleyman Bey yerine geçmiş, Kadı Burhaneddin’e bağlanmıştı. Artık Osmanlıya katılmayı ertelemeye tahammül yoktu.
Emir Ahmed Bey’in veziri Torumtayzade Siraceddin Mehmed Çelebi, katılma işini ileri götürmek, Kadı Burhan’ın tecavüzatını ve İç Anadolu’nun durumun haber vermek için bizzat Bursaya gitmiş, Birinci Murad’a durumu bildirmişti.
Kayseri emiri Cüneyd Bey de Kadı Burhaneddin’in şerrini bertaraf için Mısır’a varıp Melik Zahir Berkuk’a 18 Kasım 1383 (787 şevvalin altıncı gününde) 18 Kasım günü hediyeler sunarak Kadı Burhaneddin’e karşı korunmasını rica idiyordu.[84]
Mehmed Çelebi, Bursa’dan geldikten sonra Kadı Burhaneddin’e gidip barış anlaşması yapmayı başardı. Aslında bu onu bir süre oyalamaydı. Amasya emareti, Kadı’nın saldırılarından bir süre uzak kalmış, Osmanlı güçlerinin gelişine kadar vakit kazanılmıştı.
Karamanoğlu Ali Bey, Osmanlı topraklarına saldırarak anlaşmayı bozmuştu, Candaroğlu İsfendiyar Bey de Murad Bey’in Süleyman Şah’a yardım etmesinden dolayı kızıp, Birinci Murad’ın Karamanoğlu’yla meşgul olmasından yararlanarak Bolu üzerine yürümüştü.
Birinci Murad 1384 (788) senesinde Karamanlıları yendikten sonra Bezm ü Rezm’in ayrıntılı anlatımlarıyla da anlaşıldığı üzere Bolu’dan Kastamonu üzerine yürümüş, savaşarak İsfendiyar Bey’i Sinop’a kaçırtmıştı.
İsfendiyar Bey, yaptıklarından pişman oldu, ama Birinci Murad, İsfendiyar Bey’in kardeşi Süleyman Şah’ı Kastamonu emiri yaptı. Daha sonra Murad Padişah kendi şehzadesi Yıldırım Bayezid’i bir askerî birlikle Kastamonu’dan Amasya’ya gönderdi.
Çünkü Kadı Burhaneddin, Amasya emaretini tehdide kalkışarak Turhal’a kadar gelmişti. Amasya emiri Ahmed Bey, Kadı Burhaneddin’e karşı savunma düzeniyle ilgilenirken Şehzade Bayezid’in Amasya’ya doğru hareket ettiği haberi alındı.
Osmancık emiri Beyleroğlu Abdullah Çelebi şehzade Bayezid Bey’i Osmancık hududunda karşıladığı gibi Amasya emiri Ahmed Bey’le Amasya ayanı da Osmancık kasabasında büyük bir coşkuyla karşıladılar.
Şehzade Bayezid Osmancık’dan Kadı Burhaneddin’e bir elçi göndererek Amasya emareti hududundan çekilip gitmesini istedi. Osmancık kasabasında bir müddet durdu.
Esterabadî, Bezm ü Rezm’inde: “Bu sırada Osmanoğlu Osmancığa gelüb oradan bir elçi gönderdi. Elçi gelüb ilam-ı keyfiyet ve eda-yı risalet itdi. Sultan Kadı Burhaneddin buyurdu ki Osmancık bize a’id bir memleketdir. Oradan kalkıb gitmelidir!”der.[85]
Şehzade Bayezid, Osmancık’dan Gümüş kasabasına geldi, kasabanın emiri Hacı Mehmed Bey’in konağına indi. Burada bir gün kaldıkdan sonra Amasya’ya doğru hareket etti.
Yıldırım Bayezid, muhtemelen Amasya şehrine 1388 Kasım’ın 3’ünde (788 senesi gurre-i şevvalinde, yani ramazan bayramının birinci gününde) coşkulu bir biçimde girdi. Amasya emiri Ahmed Bey’in sarayına indi. Amasya vilayetinin artık Osmanlı mülkünden sayıldığı her tarafa bildirildi.
Şehzade Yıldırım Bayezid’in Amasya’ya gelmesi, Amasya bağımsız emirliği’ni sona erdirdi.
AMASYA’DA KÜRT SÜLALELER
Hüseyyin Hüsameddin, ilk dört cildi 20. yüz yılın başında yayınlanan (1909-1913) Amasya Tarihi adlı eserinde sözkonusu yüzyılda halen Amasya’da varolan bazı köklü ailelerden bahsetmektedir. Bunlardan biri de Şâdgeldi sülâlesidir. Ona göre, Amasya’da yerleşik Akcakoyunlu kabilesinden olup Amasya hükümdârı iken 1381 (783)’de vefât eden Şemseddin Şâdgeldi Padişah evlâdına Şadgeldi Sülalesi denir. Bunlardan Devatdarlu, Buraklu adıyla iki büyük dal oluşmuş. Devatdar Ahmed Paşa evlâdına Devatdarlu denmişdir. Ahmed Paşa evlâdından Şadi Begzâde, Burak Begzâde daha sonra Şadi Paşazâde, Sinan Paşazâde veKadızâdenâmlarıyla beş şube oluşmuştur. Sinan Paşa şubesinden Bekir Begzâde, Derviş Begzâde dalları doğmuştur. Bekir Beg şubesi 1884 (1260) târihine kadar Amasya’da varlık sürdürmüş, Derviş Beg şubesi1786 (1200) târihlerinde unvan değişikliğine uğradığı için anlaşılamamışdır.
Başka bir sülale de Baba İlyas soyundan gelen sülaledir Baba Sülâlesi, Babazadeler de denirdi.
Bunlar 1260 (650) târihine kadar Selçuklu döneminde pek ziyâde meşhûr olan Baba İlyas Horasânîevlâtlarıydı. Bunlardan üç büyük dal oluşarak her biri şubeler teşkil itmişlerdir. Âşık Paşa dalı, Kutlu Beg dalı,Firuz Beg dalı en çok tanınmış olanlarıydı. Âşık Paşalar adlarını bin tarihine(1592) kadar koruduğu halde sonradan En’âm Begzâde,Mütevellîzâde ünvânlarıyla tanınmışlardır. İkinci fırkadan başlıca Uğurlu, Ulubeglüsonra Cebecilü, Fağfurlu şubeleri çıkmış, Cebecizâde, Fağfur Paşazâde dalları devam ederek Sefer Ağazâde,Hıfzızâde sonra Ganîzâde şöhretleri oluşmuş. Üçüncü daldan Fîruz Paşazâde şubesi çıkmıştır. Bu sülâle araştırılırsa Amasya’nın hemen onda birini bulduğu anlaşılır. Efte, Moramul, İnepazar, Ulus Köylerinde meskûn olan Türklerin çoğu bu sülâleden olduğu gibi Mecidözü kazâsında Elvân Çelebi, Kayı, Kara Yakub, Kışlacık köyleri de bu sülâledendir. Bunlardan pek çok devlet adamları çıkmıştır. Hâcı Begzâdeler de bunlardandır.
Biçâr Sülâlesi : Bügünkü İran Kürdistanı’nın Bicar yöresinden buraya gelmiş olmalılar. Hicri yedinci asır adamlarındann Emir Hüsameddin Bicâr evlâtlarıdırlar. Bunlar sonra Hamza Paşazâde, İsmail Paşazâdenâmıyla iki dala bölünmüş, şan şöhretleri şerefleri 1520 (926) târihlerine kadar devam eylediği bulunabilmişdir.[86]
Halâtî(Xelatî) Sülâlesi: Amasya müderrislerinden ve 700 (1301) yılı başında vefât eden Necibüddin Mûsa el-Halâtî(Xelatî) evlâdına denir. Bunlardan İmâdî, Mesûdî nâmlarıyla iki büyük dal çıkıp her biri farklı şubelere bölünmüştürr. İmâdîlerden Şeyh Mü’eyyedzâde, Küpelizâdeve Çakalzâde şubeleri Amasya’dan ve Şeyhülislâm Ebu Suud Efendi sülâlesi İskilib’ten çıkarak her biri Amasya’da, İstanbul‘da diğer şubeler oluşturmuşlardır. Çok tanınan Kürt Şeyhülislam Ebu Suud Efendi’nin bu aileden olması, Halati(Xelati) Sülalesinin Kürtlüğünün en açık delilidir.
Mesûdîlerden de Şeyh Zekeriyazâde, Abdullah Paşazâde şubeleri ayrılıp birinci şube bin dolaylarına kadar gelmiş, ikinci şube 1280 târihine kadar Amasya’da ve günümüzde (1909) Sonisa’da devam etmiştir. Bu sülâleden pekçok meşhur kadı, şeyhülislam, mevleviyet derecesine ermişler, emirler çıkmıkmıştır.
Aslında Hüseyin Hüsameddin, Emir Bahaeddin Kürd’ün Amasya emirliğine gelmeden önceki Amasya anlatırken çok renkli bir demografik bir tablo veriyor:
Amasya vâlisi Şehabeddin Şâdi Beg, Azerbaycan’ın Hoy (bugün İran Kürdistanı’ndaki Xoy) şehrindendi. Şâdi Beg’in üç kardaşı vardı. Şemseddin Mehmed Beg, Kemâleddin Ahmed Beg, Cemaleddin Firuz Beg. Bunlardan Firuz Beg Amasya sipahsalârı idi. İki oğlu vardı: Emrullah, Nasrullah Çelebiler. Şâdi Beg’in köleleri (hizmetkârları, nökerleri), cariyeleri pek çokdu. Nüfûz ve hükûmeti pek keskindi.
Amasya’da müstevfî (defterdâr) büyük emir Şemşeddin Mehmed Şâh bin Ahmed bin Ebi’l-Bedr en-Nahcivânî, sadrülulemâ (âlimler başı) denilen memeleket müftüsü de Mevlâna Şemseddin Mehmed bin Ahmed en-Nahcivanî idi.
Amasya’nın zabıta ve polis müdürü de büyük emir İmâdeddin Ömer bin İbrahim el-Lurî (Lori) idi. Bunların yönetim devirlerinde Amasya kadılar kadısı Mevlâna İmâdeddin Ebû’l-fezâ’il Ömer bin Şemseddin Mehmed el-Halâtî (Xelatî) idi.
Özellikle başlangıçta Adana ve yöresinde yaşayan, daha sonraları başka yörelere göç eden Lek Kürtlerinin asıl yurtları Kermanşah’dır. Orta çağda Kermanşah Loristan Kürt Emirliği’nin başkenti idi ve Lekler Lorlarla beraber bu topraklarda yaşıyorlardı. Daha sonra farklı dönemlerde farklı nedenlerle topraklarından kopup farklı yörelere dağılan Lekler ve Lorlar oldu. Batı Anadolu’ya gelip başta Amasya omak üzere farklı yerlere yerleşen Leklerin önce Adana’ya oradan bilinen yerlere dağıldıkları belirtilir. Cengiz Orhonlu bir araştırmasında “18. asır başlarında Bozok, Amasya ve Çorum sancaklarında sakin ve müstakil bir kaza olan Ekrad-ı Lek kazası…”. diyerek “Lek Kürtleri kazası”n dan söz etmektedir. Bunların orta çağdan beri batı Anadolu’ya gelen Lek ve Lorların torunları olduğu pek muhtemeledir.[87]
Böylece aslında adının önünde ya da arkasında Kürt bulunmadığı için değinemediğimiz daha nice yüzlerce Kürt sülalesinin batı ve orta Anadolau’da bulunduğu kuşku götürmez. Bütün bunlar çok ciddi araştırmalarla ancak aydınlığa çıkarılabilir.
HACI ŞADGELDİ HAKKINDA BAZI EK BİLGİLER
Hüseyin Hüsameddin’in Bayezid Paşa’nın vakfiyelerinden aktardığı bilgiler açıkça gösteriyor ki Hacı Şadgeldi Paşa kendi çağında beylerbeyi ünvanı ile taniniyodu. Kürdistan ölçülerinde bunun karşılığı ‘Han’dır. Amasya’da Alaca Hamam denilen Çifte Hamam da Bayezid Paşa devrinde Hacı Şadgeldi Hamamı diye anılırdı.
Hacı Şadgeldi Paşa’ya Selçukîler’den miras olarak ulaşan bir hamamın mülkiyet payı Bayezid Paşa’ya Hacı Şadgeldi Paşazade Mustafa Bey’in kızı Sitti Hatun ve karısı Benefşe Hatun’dan ulaşmıştı. Adının Alaca Hamamı olması da, Hacı Kutlu Şah sülalesinden Şadi Beyzade Alaca Yahya Bey’in idaresine geçmesi dolayısıyladır.
Hanımlarından Ladik’de (Denizli) defnedilmiş olan Seyyid Ahmed Rifai’nin kızı ile, Hace Ali Şah’ın kızının mezarları biliniyor. Ancak bunların adları kitabelerden okunamamış. Hacı Şadgeldi Paşa’nın Seyyid Ahmed Rifa’î’nin kızından doğan oğlu Seyyideddin Mehmed Bey kendisinden önce ölmüştür. Diğer oğulları, Fahreddin Ahmed, Muslihiddin Mustafa Beylerdir.
Hacı Şadgeldi Paşa’nın cariyeleri ve kızları vardır. Kızlarından, Safapaşa Hatun, Masume Hund Hatun, Bulaşah Hatun, Cihan Şah Hatun. Ulu Hatun (Şadgeldi’nin sağlığında ölen kızı) küçük kızı Kiçi Hatun belli[88]. Mezarları Kayseri’de. Enişteleri Şeyhzade Şerefeddin Osman Paşa ile Ali Şahzade Taceddin İbrahim Bey biliniyor. Damadları Mübarek Şah ile Bicarzade Seyfeddin Bicar, Sunkurzade Cemaleddin Yahşi Beyler de bilinenlerdendirler.
HACI ŞADGELDİ’NİN MEZİYETLERİ
Hacı Şadgeldi Paşa o zamana göre az bulunur faziletli bir emir, ilmiyle davranan, tebasına karşı adil, halk idaresini bilir bir mükemmel hâkimdi. Kendisini alimler, emirler, şeyhler ve halk oldukça severdi. Yerine göre Şemseddin, Seyfeddin, Bahaeddin lakapları ile anılırur, gönüllere sevgi olmuş bir kişilikti.
Hacı Şadgeldi Paşa, emirliğin saadetine, gelişen geleceğine fazlasıyla hizmet etmişti.[89]
Her taraftan Amasya’ya getirdiği âlim ve yetişkin insanlara saygı duyan Hacı Şadgeldi Paşa, ilim alanındaki tartışma ve sohbetlerini dinler, zevk alırdı. Onun ilme ve irfana sahip çıkışı Amasya’yı bir darülfünun haline getirmişti.
Kazaskeri Mevlana Cemaleddin Aksarayî, şeyhülislamı Mevlana İzzeddin Amasî, özel tabibi Mevlana Burhaneddin Seremdan saygın insanlardı. Bunlardan başka Mevlana Muhyiddin Yahya bin Armağan, Mevlana Muslihiddin Musa bin Mahmud Sivasî de âlimlerin ileri gelenlerindendi.
Hacı Şadgeldi Paşa’nın üç veziri tanınmıştı. Biri Niksar emiri Doğan Şahoğlu Siraceddin Mehmed Bey, diğeri eniştesi el-Hac Şerefeddin Osman Paşa, üçüncüsü Torumtayzade Siraceddin Mehmed Çelebi’dir. Kazaskerleri Pîr Nizameddin Mahmud Cürcanî ile Cemaleddin Mehmed Aksarayî’dir. Şeyhülislamı makamında olan Nizameddin Abdülmelik Nahcivanî, İzzeddin Mehmed Amasî oldukça meşhurlardı.
En büyük serdarı Babuk Şahzade Alaeddin Ali Paşa’dır. Bunun babası İmadeddin Esen Bey de emaretin başında serdarı idi. İmadeddin Esen Bey’in Hacı Şadgeldi Paşa’nın kayınpederi olduğu sanılmaktadır.
Hacı Şadgeldi Paşa’nın başkâtibi Anadolu hattatlarının pîri, Argun Kamil’in tilmîzi olan Yahya er-Rumî çok tanınan biriydi. Bunun tilmîzi olan Muslihzade Celaleddin Abdurrahman Çelebi hatt ve alimlerin tanınmışı olmuştu.
ŞADGELDİ MEDRESELERİ
Hacı Şadgeldi Paşa’nın Amasya’da yaptırdığı cami, medrese ve yapımı biten Şadgeldi Paşa Medresesi’ne Şeyhülislam Mevlana İzzeddin Mehmed Amasî 1371 (773) yılı dolaylarında ilk müderris olmuştu. Bu cami ve medrese, sonradan Sarachane Camisi ve Sarachane Medresesi diye tanınmıştı.
Hacı Şadgeldi Paşa Gıyasîye, Halfetîye, Torumtaîye, Atabegîye Medresleri’ne ilaveten bir medrese, karşısında bir zaviye ve bunların ortasında bir cami yaptırmıştı. Zaviyesinde ikamet eden eş-Şeyh Sunullah el-Halvetî vakfiyesinde bu caminin Hacı Şadgeldi Camisi adıyla bilindiği görülmüştü.
1540 (847) yılında vakfiyesi düzenlenen Sunullah Halvetî, Serraclar şeyhi ya da Debbağlar şeyhi adlarıyla meşhur camiye, sonradan civarında yapılan serrachane nedeniyle Serrachane Camisi ve Serraclar Camisi denmiştir.[90]
Hacı Şadgeldi Paşa, 1363 (764) yılında Amasya kalesini onararak darbhanesini restore etti. Terabut denilen bölgede büyük bir kâğıt fabrikasıyaptırdı. Burası Kâğıthane adıyla anıldı. Meşhur kağıtcı Ali Muhyiddin Mehmed Çelebi’yi de Kâğıthane eminliğine atadı.[91]
***
Tarihi gelişmelerin gösterdiği gibi, Amasya emaretinin Kürt beyleri, emareti Osmânlı Devleti’nin şemsiyesi olatına alarak korunmayı benimsemiş ve bölece emâretin Hâcı Şâdgeldi sülâlesinde kalıp yaşamını sürdürebileceği inancını taşımıştır. Amasya emâreti, zorla, savaşta yenilerek değil, bizzat beylerinin teklifleri ile Osmânlı’devletine katılmıştır. Kuşkusuz etrafta yaşanan gelişmeler, pek çok yönden gelen tehdit ve baskılar yöneticileri bu karara yöneltmiş, ama Osmanlılarla beraber olmak yaşmlarını artık bu devletin şemsiyasi altında sürdürmek onların tercihleri olmuştur.
Murad Ali Ciwan-Bitlisname.com
KAYNAKLAR VE DİPNOTLAR
[1] Şikarî, Karamanname [Zamanın kahramanları Karamaniler’in tarihi], hazırlayanlar Metin Sözen, Nejdet Sakaoğlu, Karaman Valiliği-Karaman Mevlüt Belediyesi yayınları, 2005 İstanbul.
[2] Abdizade Hüseyin Hüsameddin, Amasya Tarihi, 12 cilt, Yayına hazırlayan: Doç. Dr. Mesut Aydın, Amasya Belediyesi Kültür Yayınları, 2004
[3] Age. c. 3, s. 63
[4] ”Hâcı Şâdgeldi Paşa’ya, pederi Hâcı Kutlu Şâh’a, dedesi Kürt Beg’e, bunun pederi Kayı Beg bin Buşak Beg’e ve bunların bulduğum son evlâdına ait kayıt ve tarihi bilgiler vardır ki bunlar uzun ve pek yorucu emeklerimin ürünüdür. Yalnız bunlar için bir cild yazılmalıdır. Buna da vaktim ve gücüm el vermiyor.
Bu kadar açık deliller ispâtlıyor ki Hâcı Kutlu Şâh ve oğlu Hâcı Şâdgeldi Pâdişâh Amasya’da bağımsız olarak emâret ve hükûmet etmiş birer yüksek şahsiyettirler. Amasya’da Hâcı Kutlu Şâh tarafından kurulmuş bir emâret ve bağımsız hükûmet vardır. Bu bağımsız emaret, Karaman emâretinden yüksek, Saruhan, Germiyan, Aydın emâretlerinden daha büyük, daha güçlü, daha millîyetperver, daha sözü geçerliydi. Bu bağımsız emareti, hükümdârlarını, beylerini ve bunların evlâdını Amasya ve Amasyalılık şerefine icâd iden Amasya tarihçisi (Hüseyin Hüsnü) değildir. Amasya tarihçisinin yegâne hizmeti, Amasya’da şanlı sûrette hükûmet etmiş, sonradan adı sanı unutulmuş bir bağımsız hükûmet ve emâreti, bunu kuranları, yaşatanları -ancak onur gayretiyle, hiçbir taraftan en ufak bir koruma ve yardım görmeksizin özellikle bu uğurda bütün varlığını sarfederek- bulup meydana çıkarmaktır.’’ (sadeleştirilmiş haliyle) Age. cilt 3 s. 6
[5]1363 yılında Kürt Germiyan Beyliği’nin başına gelmiş olan Süleyman Şah b. Mehmed Bey b. I. Yakub Bey de, Karamanoğulları tehdidi karşısında, başkentleri olan Kütahya’yı, Simav ilini, Emet kasabası, Eğrigöz ve Tavşanlı kalelerini, Birinci Murad’ın oğlu şehzade Bayezid’le 1381’de evlendirdikleri kızları Devlet Hatun’un çeyizi olarak Osmanlılara verdiler. Damat Bayezid, şehzadeyken Kütahya’ya vali olarak atandı. Germiyan Beyi ise Kara Hisarı Sahip’e (Afyonkarahisar) inzivaya çekildi.
Yani Amasya ve emirliğe bağlı şehir, kasaba ve kaleler ile Kütahya ile bağlı şehir, kasaba ve kaleler, daha doğrusu iki Kürt beyliği kendi istekleriyle anlaşma ve akrabalık kurma ilişkileri çerçevesinde Osmanlı beyliğine katıldılar. Osmanlılar bu toprakları savaşarak almadılar.
[6] Cumhuriyet döneminde, soyadı kanunuyla Hüseyin Hüsameddin ”Yaşar” soyadını almıştır.
[7] Araştırmalarımıza göre, Amasya merkez ilçeye bağlı Karaçavuş adlı köyün eski adı Kayı idi nüfusunun tümü Kürtlerden oluşuyordu. Bunların Canbekli Aşiretine mensup Kürt Aleviler olduğu da belirtilir. Kütahya Emet’e bağlı Kayı köyü, Konya Cihanbeyli’ye bağlı Kayı köyü Kürt ve Türkmen yerleşimli. Çorum Mecitözü’ne bağlı Kayı Köyü Alevi Kürt yerleşimlidir. Bir de Kürdistan’da aynı adla Kürt köyleri var. Diyarbakır’ın Dicle kazasında Kayı Köyü var. Aslında Kürtler Şinigirka jorin diyor ama adı değiştirilmiş. Yukarı Göktepecik ve Kayı olmuş. Diyarbakır’ın Bismil kazasının Sinan nahiyesinin Alabocıyan köyüne bağlı Selmik mahallesi olmuş Kayı köyü. Mardin İdil’de Hêdilê Köyü olmuş Kayı.
[8] Age. c. 3, s. 5
[9] Age c. 3, s. 12.
[10] Şikarî, Karamanname [Zamanın kahramanları Karamaniler’in tarihi], hazırlayanlar Metin Sözen, Nejdet Sakaoğlu, Karaman Valiliği-Karaman Belediyesi yayınları, 2005 İstanbul, s. 145
[11] Hem Avrupa ya da bölge Hıristiyan tarihçiler, hem de İslam tarihçileri.
[12] Hüseyin Hüsameddin, Amasya Tarihi, c. 3 s. 24.
[13] Age c. 3, s 14.
[14] Age. c. 3, s. 14-17.
[15] “Münhezîm-i şiddet-i Süleyman Hân Eretna’dır. Eğerbük (Egribük) rûz-ı hamîsi çihârdehm mâh-i cümâd el-âhir sene erba’a ve erba’în ve seb’a mi’e der-fasl-ı harîf”. Ikdü’l-Cüman, A’yânü’l-asr, Kitabü’s-Sülûk’ta aynı tarih var. Aktr Hüseyin Hüsameddin, c 3, s. 20.
[16] Münecimbaşı, Camiü’l Düvvel, aktr Hüseyin Hüsameddin c. 3, s. 21.
[17] Camî’ü’d-Düvel, aktr Hüseyin Hüsameddin, c. 3, s. 21.
[18] Şikarî, Karamanname [Zamanın kahramanları Karamaniler’in tarihi], hazırlayanlar Metin Sözen, Nejdet Sakaoğlu, Karaman Valiliği-Karaman Belediyesi yayınları, 2005 İstanbul s. 146
[19] Kutlu Şah gibi bazı emirlere kimi zaman Moğol beyi denmesinin sebebinin buradan geldiğini Abdizade Hüseyyin Hüsameddin de Amasya Tarihi’nde benzeri gerekçelerle açıklamakta ancak Selçuklu ya da Osmanlı dönemlerinde Türk olmayanlara Türk denmesini sessiz geçirip, bunları Türk saymaktadır.
[20] Hüseyin Hüsameddin, Amasya Tarihi, c. 3. S. 22-24
[21] Age c. 3. s. 25
[22] Muhtemelen Aziz b. Erdeşir Esterabadi, Mehmet Bey ve ondan sonra gelen ardıllarının gelenekselleştirdikleri bu tür eğlenceli yaşamdan hareketle eserinin adını Bezm û Rezm (Eğlence ve Savaş)koydu.
[23] Camî’ü’d-Düvel’den aktr Hüsameddin c 3. S 26
[24] Müneccimbaşı Ahmed Efendi Camî’ü’d-Düvel’in Âl-i Eretna bölümünde aktaran Hüsameddin c. 3, s. 28.
[25] Age c. 3, s. 28-29.
[26] Camî’ü’d-Düvel’in Âl-i Karaman bölümündde aktr Hüsameddin c 3, s 30
[27] Şikarî, Karamanname [Zamanın kahramanları Karamaniler’in tarihi], hazırlayanlar Metin Sözen, Nejdet Sakaoğlu, Karaman Valiliği-Karaman Belediyesi yayınları, 2005 İstanbul s. 147-148
[28] Hüseyin Hüsameddin c. 3, s. 30.
[29] Sultan Altunbaş’ın üçüncü tahta çıkışını isbat eden belge onun ikinci vakfiyesiyle babasına ait vakıfların vakfiyesidir. Adı geçenin ikinci vakfiyesi 1355 kasım sonu (756 şevvalın sonu) tarihlidir. Bu vakfiyesinde de birinci vakfiyesinde belirtilen sultanlık vasıf ve lakapları aynen korunmuştur. Fazla olarak babasına ait vakfiyesinde “Velemma veffekallahu subhanehü ve Teala sahibü’s-sa’adat es-Sultanü’l-mezkur” yazılıdır.( Gerek yukarıdaki evsâf-ı Sultânîye ve gerek şu ta’birât-ı şer’iye, Sultân Altunbaş Selçukî ’nin756 şevvâlinde Amasya’da Selçukîye sultânıolduğunadelalet ediyor. Bu vakfiyenin hâkimi de Mevlâna İmâdeddin Ömer Çelebi’dir.
[30] Age c 3, s. 30.
[31] Age c 3, s. 31)
[32] Aslında Hace Ali ile Kutlu Şah da kardeştirler. Muhtemelen bunlar anne tarafından üvey kardeştirler ki ayrı dile getirilmişler.
[33] Aktr Hüsameddin, Amasya Tarihi, c. 3, s. 32
[34] Sultan Taceddin Altunbaş, üçüncü kez tahttan indirilişinden oldukça üzülmüştü. Çiftliğine döndükten sonra hastalandı, yetmiş yaşını geçmiş biri olarak bir kaç ay sonra öldü (758). Çiftliği olan Şeyh Savcı köyünde Gazi Çelebi mezarı diye tanınan yerde defn idildi.
Sultan Altunbaş’ın dört şehzadesi vardı: Mesud, Alp Arslan, Keykubad, Keyhüsrev. Bunların herbiri Amasya havalîsinde kendilerine tahsîs idilen çiftliklerde oturdular. Daha sonraları şehzade Mesud”un oğlu Kılıçarslan Bey’in Sivas emiri olduğu görülür
[35] Age c. 3, s. 32-33
[36]Camî’ü’d-Düvel’inde Âl-i Eretna bölümünde, Aktr. Hüsameddin c. 3, s. 33.
[37] Kavüllü denen büyük bir aşiret ve taraftardan dolayı Kabilîzade diye de tanınırdı.
[38] Camî’ü’d-Düvel’de Aktr. Hüsameddin Age. c. 3, 34.
[39] Şikari’de uzun uzadıya Eretnaoğlu Mehmet Bey ile Karamanoğlu Alaeddin Bey’in çocukluktan beri en samimi arkadaş oldukları, beraber eğitim görüp büyüdükleri, ikisinin de çok güzel ve yakışıklı oldukları, hemcinsel ilişkilere varan ölçüde birbirlerine aşık olduklarını ve bu nedenle bazen Alaeddin Bey’in Sivas’a giderek aylar boyunca Mehmet Bey’le yaşadığını, bazen de Mehmet Bey’in Konya ya da Larende’(Karaman) ye gelerek Alaeddin Bey’le yaşadığını belirtir. Şıkari’ye göre onların birbirlerine bağlılıkları, siyasi ilişkilere de yansıyordu ve Alaettin Bey çoğu kez Karamanoğullarını yaralayan duygusal adımlar atıyordu. Bu nedenle kardeşi Süleyman Bey kardeşi Alaettin’den bu aşk ilişkilerine son vermesi gerektiğini belirtiyor, söz geçiremeyince de kızıyordu.
Hüseyin Hüsameddin ise, Amasya Terihi’nde, Eretnaoğlu Mehmet Bey’in bir erkek güzeli olduğunu ve Hacı Kutlu Şah İbn Kürd’ün kardeşi, Eretna Mehmet ve Cafer Beylerin defalarca veziri olmuş Hace Ali Şah’ın Mehmet Bey’e âşık olduğunu belirtmiş, Karamanoğlu Alaeddin Bey’in aşkına değinmemiştir.
Şikari ise pek çok kez Hace Ali ve [Kutlu Şah] İbn Kürd’den bahsetmesine rağmen, Hace Ali’nin Mehmet Bey’e karşı duygusal bir yakınlaşmasına değinmemektedir.
[40] Age. c. 3, s. 42-43.
[41] Age. c. 3, s. 36.
[42] Age. c 3, s. 37-38
[43] Câmî’ü’d-Düvel, akt. Hüsameddin c. 3, s. 42
[44] Age. c. 3, s. 44-46.
[45] Age. c. 3, s. 37-39.
[46] Age. c. 3. s. 40.
[47] Muhtemelen daha erken bir tarih olmalı. Kaynaklar onun 1362 yılında öldüğünü belirtir.
[48] Aktr Hüseyin Hüsameddin, Amasya Tarihi, c3 s. 42.
[49] Age c. 3, s. 42.
[50] Prof. Dr. Yaşar Yücel, Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırmalar, Eretna Devleti, Kadı Burhaneddin Ahmed ve Devleti, Mutahharten ve Erzincan Emirliği, TTKB, 1989, Ankara, s. 17.
[51] Aziz b. Erdeşir el-Esterabadi, Bezm û Rezm’de isim vermeden ve olayları anlatmadan, sadece Eretnazade Mehmet Bey’in devletin ileri gelenlerinden bazıları tarafından öldürüldüğünü ve bunun ülkede karışıklığa yol açtığını belirtir:”Emir Muhammed b. Eretna -Allah, o ikisinin de günahlarını affetsin- devletinin büyüklerinden bâzıları tarafından öldürülüp saltanat tahtı padişahtan boş kalınca bilginlerin, sultansız halk, ruhsuz cisim gibidir dedikleri gibi ülke reissiz bir haneye ve kaptansız bir gemiye döndü. Halk, düzen ve intizam ipinden boşandı. Fitne çıkaran şeytanlar, hapsoldukları şişeden dışarı fırladılar.” Bezm u Rezm s. 86-87
Prof Dr. Yaşar Yücel, Kadı Burhaneddin Ahmed Devleti üzerine yaptığı bir araştırmada sırf bu kısa bilgiye dayanarak ” Ümerasının nüfuzlarını kırmak yolunda giriştiği tedip hareketlerinin birinde kendi devlet erkanı -Hacı Şadgeldi, Hacı İbrahim, Kılıç Arslan- tarafından 767/1365-66’da katledilmiştir demektedir
Prof. Dr. Yaşar Yücel, Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırmalar, Eretna Devleti, Kadı Burhaneddin Ahmed Devleti, Mutaharten ve Erzincan Emirliği II. TTK Basımevi, 1989 Ankara, s. 44.
[52] Aktr Hüseyin Hüsameddin, Amasya Tarihi, c. 3, s. 43
[53] Câmî’ü’d-Düvel, aktr Hüseyin Hüsameddin, Amsya Tarihi, c.3, s. 43
[54] Kitabü’l-Acaib, Nuri Osmânîye Kütüphanesi, akt. Hüseyin Hüsameddin, c. 3, s. 45-47
[55]Kitabü’l-Acaib’de “… ve Hacı İbrahim vak’asından ve Mehmed Bey oğlu Şahzade cülusundan berü seksen beş yıldır”… diye yazıldığına göre, olay 1370 (772) yılında olmuştur. Şahzade dediği Mehmed Bey oğlu Horoz Ali Bey’dir. Age c. 3, s. 46-47
[56] Aziz b. Erdeşir Esterabadi, Bezm u Rezm, çeviren Prof. Dr. Müslüm Öztürk, Kültür Bakanlığı Yayınları, s 106-112, Amasya Tarihi, Hüsameddin c. 3, s. 47.
[57] Bezm u Rezm, 106-107, Hüsameddin, c. 3, s. 51.
[58] Age 113-114
[59] Age 118
[60] Age 121-122
[61] Age s. 126-127
[62] Hüsameddin, c. 3, s. 52
[63] Age c. 3, s. 59
[64]Bezm u Rezm, 183-187, Hüsameddin c. 3, s. 55-56
[65] Bezm û Rezm s. 182-186
[66] Age 197-204, Hüsameddin c. 3, s. 61
[67] Bezm u Razm’de uzun uzadıya Kılıçarslan’ın Kadı Burhanedin’i öldürme peşinde olduğu, bunu gören Kadı’nın ön alarak daha önce davrandığı ve kurduğu pusuda Kılıçarslan’ı öldürttüğü anlatılır. Bezm û rezm 190-204.
[68] Hüsameddin c 3, s. 58.
[69] Aziz b. Erdeşir Esterabadi, Bezm u Rezm’de o sırada Amasya’da veba hastalığının başgösterdiğinden bahseder. Hatta o dönemde Şadgeldi’ye karşı bir savaşa giden Eretnazade Ali Bey’in de vebadan hastalanıp ödüğünü yazar.
[70] Age. c. 3 s. 64-65
[71] Bezm u Rezm, s. 215
[72] Çavun, İbn-i Mühennâ Lügatnâmesi’nin Moğol kısmında “elbaret-cün” ve “elid kâr” diye yazılıdır. Şu halde Çavunkâr “soğuk el” demek olur. Aziz bin Erdeşir Bezm ü Rezm’de bu başta “cabkâr” sonra “cavunkâr” şeklinde yazmıştır.
[73] Hüsameddin c. 3, s. 59.
[74] Bezm u Rezm’de Hacı Şadgeldi taraftarı olan Çaygazan Moğol ordusu unsurlarının ondan ayrılarak ‘’Bizim ne mecburiyetimiz var da aslı ve nesli bozuk, şerefsiz oluşu herkes tarafından bilinen bir kölenin oğlu olan Hacı Şadgeldi’nin tarafanı tutalım’’ dediklerini iddia eder, Kadı Burhaneddin’in bizzat kışkırtma ve propagandalarına değinmez. (Bezm u Rezm, s 222)
[75] Bezm u Rezm, s. 221
[76] Age s222-223, Hüsameddin, c. 3, s. 67.
[77] Hüsameddin, c. 3, s. 61.
[78] Bezm u Rezm, s. 233-235
[79] Bezm u Rezm s. 237
[80] Hüsameddin c. 3, s. 71.
[81] Bezm u Rezm s. 249-282
[82]Osman beyin akıl hocası, veziri ve askeri paşası. Kürt ve Şeyh Edebali’nin bacanağı, Taccedin-i Kürdi’nin kızlarıyla evliydiler.
[83] Tanınmış âlim Hüsameddin el-Katî Emir Ahmed Bey adına yazdığı girişinin sonuna şunu yazmıştı: “bi-resmi hizaneti’l-emiri’l-alimi’l-adil müeyyedi’l-muzaffer el-Mücahidi’l-Murabıt nusretü’l-guzat ve’l-Mücahidîn zahiru’l-müluk ve’n-nevvavîn Fahreddin Ahmed Çelebi e’azze’llahü ensarahu ve za’afe iktidarehu.” Akt. Hüseyin Hüsaemddin, Amasya Tarihi c 3, s 75.
[84] Kitabü’s-Süluk, akt. Hüseyin Hüsameddin, Amasya Tarihi, c. 3, s. 77.
[85] Hüsameddin, c. 3, s. 73.
[86] Bezm u Rezm s. 175-176
[87] Ayrıca bakın: Rohat Alakom, “Orta Anadolu Kürtleri”, Araştırma / http://www.bitlisname.com/2015/11/19/orta-anadolu-kurtleri-arastirma/
[88] Prof. Dr. Kemal Göde, Halil Edhem(Eldem) ve Kayseri Şehri –Selçuklu Tarihinden bir bölüm, 2011, Kayseri Büyük Şehir Belediye Yayınları. s. 16
[89] Hüsamedddin, c. 3, s. 67.
[90] Age, c. 3, s. 68.
[91] Age c. 3, s. 41.
Amasya Kürt Şehri Mi?(Amasya Emirliği)
Yorum Yaz