Buraya gelen yabancılar bize hep şunu sordular “İnsan memleketini niye sever, başka çaresi yoktur da ondan.” bu replik herkesin bildiği Vizontele filminin belki de dokunaklı kısmıdır. Devamında şu sözler gelir. Vizontele neden önemlidir der senaryo “İstanbul’da olan bir olayı iki gün sonra duymayacağız da ondan…” diye devam eder. Amaç her şeyden anında haberdar olup dünya gündeminin dışında kalmamaktır. Filmin ilerleyen kısımlarında yukardaki konuşmayı yapan belediye başkanı bütün Türkiye ile birlikte, kendi öz oğlu Rıfat Doğan’ın ölüm haberini aynı anda alır. Gerisi bildiğimiz hüzün…
İnsan memleketini neden sever?
Ben, başka çarem olmadığından değil bana çok şey kattığı için seviyorum Diyarbekir’i. Kürt halkının en büyük kentli birikimini oluşturan şehir ve onun dar sokakları, sinemaları, metruk harabeleri mekânım oldu.
Aşırı nostalji ya da memleket fetişizmi yapmıyorum merak etmeyin. Kendimi o kadar bırakmadım. Ama haksız değilim bakın bir örnek vereyim. Üniversite yıllarımda yurtta aynı odayı paylaşmak zorunda kaldığım bir ülkücü, kız arkadaşına serenat yaparken kendim yazdım deyip Ahmet Arif şiirlerini okuyordu. ‘’Yaşar, bu benim hemşerimin şiiri’’ dediğimde de “çaktırma” diyordu. Daha onlarca yüzlerce örneği var bunun. Sadece C. Sıtkı Tarancı, Sezai Karakoç bile desem hepiniz ne demek istediğimi anlayacaksınız. Aşk, sevgi, hüzün, devrim, direniş, kavgada bu isimler, hemşerilerim olmadan olmaz.
Olay sadece şair ve yazarlar değil…
Size bir de tamamen başka bir alandan örnek vermek istiyorum yerel yönetim. 1868 de Osmanlı’da belediyecilik başlıyor. 1880’lere gelindiğinde Diyarbakır belediyeciliğe orijinal bir katkı yapıyor. İlk büyükşehir belediyesi böylece ortaya çıkıyor.
Diyarbekir, Dağ Kapı’dan, Mardin Kapı’ya uzanan bugünkü adıyla Gazi Caddesi boyunca Şarki ve Garbi olarak ikiye bölünüp, iki ayrı reislik yapılıyor. M. Şefik Korkusuz ’un “Diyarbekir ’de Gündelik Hayat” kitabında (2013) anlatıldığına göre Şarki Belediyenin başına Mendilciyan Tomas Efendi, Garbi Belediyenin başına da Veznedar zade Abdülmecit Efendi getiriliyor. Amaç, çok etnikli demografik yapıya uygun, demokratik, adil bir belediye hizmetinin sunulması. Her iki reisliğin azaları da gayri müslimlerden ve müslümanlardan karma olarak seçiliyor. Böyle bir uygulama İstanbul dâhil Osmanlının hiçbir belediyesinde yok bir tek bizde var.
Genel sorular çok, ya özel sorunlar….
Bunca şeyi niye anlattım, neden özellikle yerel örnekler verdim, açıklayayım. Dünyanın neresinde olursa olsun her şeyi anında, sosyal/genel medyadan, vizontele’den öğreniyoruz. Gün boyunca oluşan bu hareketlilikten kurtulmak, biraz derinleşmek neredeyse mümkün değil. Genel konularla öyle çok uğraşıyoruz ki kendi çarşımız, kendi pazarımızla ilgili konulara, kendi değerlerimize neredeyse sadece seyirci tavrıyla yaklaşıyoruz. Birinci paragrafta başkanın çok istediği “Vizontele” nin karşısına bir oturduk kalkamıyoruz. Yol İnşa Etmek yazımıza da bakabilirsiniz
Kadim Diyarbekir sokaklarında dolaşırken etraftaki insanları “gözlemliyorum”. Büyük çoğunluğu TV’lerden, Ipad’lerden, laptoplardan alıştıkları üzere ekrana izleyici gibi davranıyor. Sanki kendilerine ait bir şey yok etrafta. Kent onların, onlar kentin bir parçası değilmiş gibi davranıyorlar. Kadim kentin değerlerini Ahmet Arifi, C. Sıtkı’yı bilen var ama onları yaşayan kalmamış. Osmanlı döneminde bizim geliştirdiğimiz çok dinli, çok kültürlü belediyeciliği belki duyan var ama önemini bilen, değerini anlayan pek yok.
Bu yıl ayva bol…
Teknolojiye sırt çevirmek mümkün değil. Biraz yerelleşsek, teknolojiyi biraz da yerel bilgi ve dayanışma duygularını arttırmak için kullansak. Sadece seyirci olmazsak ne iyi olacak. Çünkü orda gördüklerimiz bizim mahallemizde olan şeyler. Bak Suriçi bombalanmış yerle yeksan olmuş biz seyrediyoruz. Kendimizi bilmeden, tanımadan Vizontele üzerinden “Dünyalılaşmak” sadece “Dünyevileşmek” oluyor. Neyse… Fazla uzatmayalım.
Eski Diyarbakır’da “Ayva bol olursa kış çetin geçecek” derlerdi. Arabalarda, marketlerde satılan ayvanın bolluğuna bakılırsa bu kış “çetin geçecek.” Şimdilik ortada ciddi bir kar yok ama eskilerin deyimiyle rahmetini esirgeyen “kuru soğuk” var.
“Vizontele”de siyasi gündem çok yoğun. Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş başkanlık gelirse barış da gelir türünden imalarda bulunuyor. Ama biz öğrendik ki, siyasiler ne kadar çok barış derse o kadar çok savaş oluyor. Belki de bu kış Suriçi, Cizre, Nusaybin yeniden alevlenecek. Bakalım çarşıdaki bunca ayvayı kim yiyecek. Hangi, mahallede oturan, hangi Rıfat Doğan ölecek…
Kaynak : Basnews – Öztekin Çaçan
İnsan memleketini neden sever?
Yorum Yaz