Sitemizin yazarlarından Ferda Demirel bugün Eve Dönen Taylar yazısı ile karşınızda. Bu yazı her zamanki gibi ayet ve risalelerdeki sözlerden istifade edilerek kaleme alınmıştır.
Kim bir toplumun kalabalığını artırırsa, o kimse onlardandır.”
(İbn-i Mübarek, Kitabü’z-Zühd,1/12)
“Kim kendi toprağını terk ederse, garip olarak yaşar.” Arapça hikaye okurken öğrendiğim bir atasözü.
Atasözü! Kimin atasının sözü? Ben bir Kürt’üm. İnsanlığın bir parçası olan Kürtler’den bir Kürtolarak, yine insanlığın bir parçası olan Arap’ın hayat yolculuğunda edindiği tecrübeden süzülmüş, söze bürünmüş bir hakikati alıyor ve kullanıyorum. Tecrübeye dayalı hakikatin ona ait olduğunu beyan ederek yapıyorum bunu. Yani ne sömürgeciyim -çünkü atasözünün Arap ürünüolduğunu ifade ediyorum- ne de asimilasyon mağduruyum- çünkü etnik kimliğime bağlı kalarak bilgi ve kültür alış verişi yapabiliyorum.
Aynı muameleyi görmek isterim. Benim milletimeait bir ürünü kullanabilirsiniz ama bunun benim milletime ait olduğunu ifade edin. Sizden böyle bir talepte bulunmam beni ırkçı yapmıyor; hakkımı teslim etmenizi istiyorum. Aslında sizden hakkımı istemekle sizi doğru yola çağırıyorum. Hakkımı vermekle en büyük yararı kendinize sağlamış olacaksınız. Zira; “Kimin üzerinde bir kardeşinin namus ve benzeri haklarından bir hakkı varsa, dinar ve dirhemin bulunmadığı yere gelmeden önce onunla helalleşsin! Aksi halde, yararlı bir ameli varsa zulmü oranında kendisinden alınır, zulmettiği kimseye verilir. Şayet yoksa zulmettiği kişinin kötülüklerinden alınır, kendisine yüklenir.” (Buhari,Zulm,10) hadisindeki Ahiret’te borçlu olacak millet olma ihtimaliniz oldukça yüksek.
Evet, entelektüel birikimimiz, tarihimiz, sanatımız, dilimiz, kültürümüz, topraklarımız, irademiz, medreselerimiz, alimlerimiz, geleneklerimiz, kıyafetlerimiz, yiyeceklerimiz üzerinde kurduğunuz tahakkümden vazgeçin. Tahakkümü istememek bölücülük müdür? Hayır, değildir. Kendi alanını çizmek ve alanını savunmaktır.
Zorbalığa ve gaspa, asimilasyona ve sömürüye karşı çıkmak gerekir. Karşı çıkıyorum!
Olması gereken eşit haklara sahip olup, bir ideal etrafında dayanışma içerisinde olmaktır.
İdeal?
Evet, ideal! Sahi bizim-yani Müslüman olduğunu iddia edenlerin-ideali nedir? Ne olmalıdır?
Şu yaşadığımız zamana yakından bakalım mı, ideal belirlerken? En çok neyin özlemini çekiyoruz? Adaletin!
“Adaleti tesis etmek gibi bir idealimiz olsa”diyorum ama bunu tesis edecek insanlar nerede? Kürt sorunu hala devam ediyor, mesela. Kürtler üzerindeki baskılar da. Kaç Türk, Kürt meselesi ile ilgili adaleti gözetir ki? Kaç Türk’ün gündeminde lastik yaktığı için 30/35 sene alan bir Kürt genci var? Rejim ve Türklüğün menfaatine olacak şekilde bir yaklaşımı çoğu benimsiyor. Siyasi güç bunu dikte ediyor ve toplum da destek veriyor, Kürtler’e ulaşmayacak adalete.
“Yaşamadan bilemiyor, insan” deniyor. Egemenliği elinde bulunduran Türkler’den bir kısmı 15 Temmuz 2016 sonrası devlet şiddetine maruz kalmaya başladı. 6 senede epey acı çektiler; yurtiçinden ve yurtdışından destek görmediler. Kendileri de tamamen hazırlıksız yakalandıkları bu musibete karşı dünyevi nasıl bir duruş sergileyeceklerini bilemediler. 6 senedir Kürtleştiler, kısacası. Demek ki maddiKürtleşmeolduğu gibi manevi Kürtleşme de olabiliyormuş ve bu herkesin başına gelebiliyormuş. Kimse “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.” deme lüksünü uzun süre yaşayamıyormuş.
Kürtler’in 100 senedir yaşadıklarını “ısırık” şiddetiyle yaşadıkları halde Kürt meselesinde adaleti merkeze alacakların sayısı bir elin parmağını geçmez. Bir acıyı yaşamak da kalplereşifa olamayabiliyor.
Evet, Kürt meselesini kimler çözecek? Ve çözerken kaynak ne olacak?
Kürt meselesinin hakiki adalete göre çözülmesi, Türkiye Cumhuriyetini temelinden sarsacak bir olay. Hak etmedikleri menfaatleri devşirenler buna razı olmuyorlar, haliyle. Adalet menfaatlerine dokunacak!
Hakiki adalet? Kur’an ve Sünneti baz alan adalet. Sekülerolduğunu iddia eden Türkiye Cumhuriyeti, muhatap olarak Kur’an ve Sünneti alır mı?
Müslümanlar olarak bizden istenen davranış modeli şöyledir: “… bir şeyde ihtilafa düştünüz mü o hususta Allah’a ve Peygamber’e müracaat edin, bu hareket hem hayırlıdır, hem de sonu pek güzeldir.” (Nisa 59) Kur’an ile Türkiye’nin hatta Orta Doğu’nun hatta Dünya’nın en büyük sorunu olan Kürt meselesini çözmeye kaç kişi gönüllü? Meseleyi Dünya sorunu olarak tanımlamam abartılı mı geldi? Ulus devletler kurulurken dünyanın aldığı şekli tekrar gözden geçirin o zaman. Birinci dünya savaşı ve sonuçlarını düşünün. İnsanlığı birbirine düşüren ulusçuluk akımının yarattığı zihni, kalbi ve dünyevi tahribatları tekrar tekrar düşünün. Günahlarına ve kusurlarına rağmen İslam Medeniyetinin dünyadaki somutlaşmış gücü olan Osmanlı’nın tüm kurumlarıyla ve sembolleriyle ortadan kaldırıldıktan sonra İslam Âlemi’nin haline bakın. Ve bir imparatorluk batarken canını dişine takarak onun yıkılmaması için mücadele eden –ki bu mücadele Allah içindi, Türkler için değil-ve mücadele ettiği için de dünya tarafından cezalandırılan, devletsiz bırakılan üstüne de çoğunlukla “terörist(!)” olarak İslam Âlemi’nde adı çıkan Kürtlere bakın.
“Kim kendi toprağını terk ederse, garip olarak yaşar.”Beslendiği zihin ve düşünce kaynaklarına yabancılaşanlar garipolarak yaşıyorlar. Tıpkı hikayedeki küçük tay gibi. Annesi ile birlikte güzel bir çiftlikte huzur ve mutluluk içinde yaşarlarken, tay büyüdüğü ve beslendiği çiftliği terk etmeye kalkar. Annesi onu yalnız bırakmaya razı olmaz, birlikte bu maceraya atılırlar. Allah’ın arzında dolaşırlar fakat her nereye uğrasalar, başka hayvanlar tarafından istenmedikleri kendilerine belli edilir. Gece olur ve kalacak yer dahi bulamazlar. Aç ve yorgundurlar. Pişman olurlar ve dedelerinin topraklarına dönmek isterler. Batı’nın zihniyet ve yaşam biçimini kopyalayan ama ileri teknoloji, bilimsel atılımlar, insan hakları gibi meziyetlerini kopyalayamayan Müslümanlar tıpkı bu tay gibiler. Dedelerini ve İslam’ın kaynaklarını reddederek zihnen ve bedenen yaşamak istedikleri çiftliklerde istenmediler; garip yaşamaya mahkumedildiler. Hayatı cismani boyutta yaşayan Müslümanlar olarak kaldılar.
İmam Rabbani’nin Mektubat adlı eserini incelemeye başladım. Kendisi 1563-1624 yılları arasında yaşamış ve hicri ikinci binyılın müceddidi olarak anılan güçlü bir karakter. Bilirsiniz, müceddid “İslâm düşüncesinde yapısal bir unsur olarak dinle hayat arasındaki irtibatı canlandırmayı”(TDV İslam Ansiklopedisi) ifade eden terim. Müceddid yenileyen, yeni bir şekil veren, yeniden güçlendiren kişi. Günümüzde Kemalizm, AKP-MHP etkisi ile İslam’ın algılanışı ve yaşayışı konusunda yapılan tahribat gibi, o devirde de Hint kıtasında İslami inançların tahrif ve değiştirilmesi söz konusudur. İmam Rabbani’nin misyonu burada devreye girer; hurafe ve batıl inançların olumsuzluğuna karşı müthiş bir mücadele verir. İslam’ın aslına uygun şekilde tekrar canlandırılmasını hedefleyen 536 mektuptan oluşan Mektubat adlı eserinde şöyle yazar: “ Umulur ki, bu aciz, güçsüz kul da İslam dinine yardım edenler topluluğuna dahil olur. Benim halim, eğirdiği yün yumağıyla Yusuf’un satıldığı pazara gelip, bununla onu satın almak isteyen yaşlı kadının haline benzer.”(sf.150)Gücü yettiği halde İslam devletine yardım etme konusunda gayretsunmayanın mesul olacağını beyan eder. Kendisinin gayreti 16 yy.’dan bu zamana kadar şöhretini koruduğu halde, büyük bir tevazu içinde emeğini değerlendirmeye tabi tutar; bir yün yumak der çabasına!
Benim ve sizlerin yün yumağı var mı? Şimdiye kadar yoktu, diyelim; bundan sonra olacak mı? Herkes kendisini Yusuf olarak görüp, kendisini kurtarmak için zaman, bilgi ve enerjisini harcarsa-ki STK ve Platformlar bir nevi İslami hizmetten alıkoydu dindar mağdurları- asıl Yusuf olan İslam’ı kim insanlara anlatacak, tanıtacak, iktidarın yanlışlarının İslam’a mal edilmemesi için uğraşacak? Çiftliklerini terk edip başka çiftliklere giden tayları kim eve çağıracak? Kim o taylara Said-i Kürdi’nin “Emeviler, bir parça fikr-i milliyeti siyasetlerine karıştırdıkları için, hem Alem-i İslam’ı küstürdüler, hem kendileri de çok felaketler çektiler.” (Mektubat, 473)sözünü hatırlatacak? Kim Türkiye’nin, Orta Doğu’nun ve Dünya’nın en büyük sorunu olan Kürt meselesi için adalet çağrısında bulunacak?
Allah’ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitab’ı hak ile indirdik; hainlerden taraf olma! (Nisâ : 105)
Ferda Demirel – Kundir.net
Yazarın Diğer Yazıları :
Muharrem Mezarda Mazlum Hapiste
Kürdistan Mücerredler Hareketi
İfade Özgürlüğü Ama Kimin İfadesinin Özgürlüğü
Saidi Kürdi Perspektifi : Bir Kürdün Dilinden Kürt İslam Alimleri
Eve Dönen Taylar
Yorum Yaz